## Güvenin Maliyeti Kenneth Arrow 1973'te demiş ki: > “Güvenin hiçbir özelliği yoksa dahi pragmatik değeri vardır. Güven sosyal sistem için önemli bir yağlayıcıdır. Son derece verimlidir; diğerlerinin sözlerine güven konusunda hatırı sayılır tehlikeleri engeller. Ne yazık ki bu kolayca alınabilen bir meta değildir. Eğer almak zorundaysanız, aldığınız şey hakkında zaten şüpheleriniz vardır. Güven ve dürüstlük, doğruyu söyleme gibi değerler iktisatçıların ‘dışsallık’ diye nitelendirdiği şeylere örnektir. Maldırlar, üründürler; gerçek, pratik iktisadi değere sahiptirler; sistemin verimini arttırırlar, daha fazla üretmenizi sağlarlar. Fakat açık piyasalarda alınıp satışı mümkün veya anlam taşıyacak mallar değillerdir.” Derslerde bu konuda şu soruyu sorarım: *"Birine güvenememenin maliyeti nedir? Fiyat biçebilir misiniz?"* Şaşırtıcı gelse de bence bu sorunun cevabı yaklaşık olarak evet. Herhangi bir pazar yerinin sayfasını açın ve fiyatlara bakın. Tabii ki burada da aksak rekabet, algoritmik fiyatlamalar, depolama gibi maliyetlerin etkisi mutlaka mevcut ama bu faktörleri yakın kabul edelim belli başlı satıcılar için. Diğer tüm veriler sabitken satıcının kendi sayfasına, ya da mümkünse fiziksel mağazasına bakın. *Pazar yerinin eklediği komisyon oranı sizin satıcıya doğrudan güvenememizin parasal değeridir.* Ürün gelince onaylama, gerekirse iade gibi işlemlerde size sağladığı güvenin karşılığında bu maliyete siz (ürünün yapısına göre kısmen satıcı) katlanır. Aynı sav bankacılık sistemi için de ileri sürülebilir: alternatifi vardır ama bilgi asimetrisi, bürokratik etkinsizlik, hukuk sistemi gibi faktörler düşünülünce tüketici açısından daha tercih edilebilir bir hizmet haline gelebilirler. ![[EnflasyonAhlak.png]] Güven sadece sisteme duyulmaz, merkez bankalarına, kamu kurumlarına, karar vericilere, aslında toplumdaki her bir bireye duyulur. **Güven sadece tek boyutlu da duyulmaz: tüm topluma dair bir karar verilecekse karar verenlerin hem işi bildiklerine, hem de bu bilgilere dayanarak toplumun iyiliği için karar vereceklerine duyulur.** ## Sinyaller, Sinyallerimiz **Fiyatlar sinyaldir.** Dışarıdan veya içeriden ne kadar yönlendirilse, ne kadar manipüle edilirse uzun vadede çok daha yıkıcı etkiler yaratmak üzere o kadar baskı ortaya çıkabilir. Daha da kötüsü söylenen ile gerçekleşen şeyler farklıysa o fiyatlar artık sinyal olma özelliğini de kaybeder. Bir restorana gittiğinizde bir ürün hakkında fikriniz yoksa, maliyetlerini takip edemediğiniz gibi size 100 TL ile 300 TL denmesi ve sizin iki fiyatı da kabul etmeniz konusunda fark yaratmıyorsa ortada bir sorun var demektir. Toplumda güven erozyona uğradıkça sürtünme artar, bilgi akışı yavaşlar, fiyat sinyalleri de öngörülemez hale gelir, en azından ciddi bir kısmı için toplumun. Bu da en başta sabit gelirli ve alt gelir gruplarına yansır. Bunu da para politikasıyla çözmeye çalışmak havanda su dövmek gibi olur. Hele ki böyle bir durumda (beklenti mekanizması verimli çalışmıyorsa) hedefe dayalı politikalar uygulamak sarmalı iyice kötüleştirebilir. Diğer taraftan dijitalleşmenin hızı ne kadar fayda sağladı ya da aslında zarar mı verdi emin değilim. Algoritmik fiyatlama tartışması yurt dışında giderek büyüyor, bizde de gözlemlemek mümkün ama sanırım henüz tartışma yaratacak boyuta ulaşmamış sanki. Gizli tarayıcıdan uçak bileti fiyatlarına bakıp eleştirmek alışılagelmiş bir şey ama artık kredi kartı kampanyaları, bazı sayfalarda fiyatlar da tüketicinin bilişsel önyargılarına ve bilgi asimetrisine oynuyor gibi görünüyor. ## Kısa Vadeye Hapsolmak Böyle olunca borsadaki hareketlerin öngörülemezliği, fiyat hareketlerini, gelir/vergi adaletini masaya yatırmadan insanları birikim yapmaya, yatırım yapmaya ikna etmenin kolay olmaması şaşırtıcı değil. Biliyoruz ki böyle dönemlerde risk algısı değişiyor, ortaya çıkan baskı herkesi daha kısa vadeli düşünmeye zorlarken dolandırıcılar için de fırsat kapısı oluyor. Bunu şimdi kumar sayılabilecek bazı mobil uygulamalarla, tuhaf fiyat hareketleri gözlemlenen fonlarla, piyasalarda alınan pozisyonlarla, kripto varlıklara rastgele yatırımlar yapıp biri 10 katına çıksa hayatım kurtulur diyenlerle, ardından malesef bazen rastladığımız trajedilerle görmek mümkün. Bunun çözümü de bataklığı kurutmaktan (**yapısal reform** denilen bu aslında, kamunun çok karışmasına bile gerek yok, sadece yol gösterici olmalı *bence*) geçiyor, sinekleri kovalamak (marketleri tek tek denetlemek, geçici olarak borsada işlemleri durdurmak, tavan/taban fiyat uygulamaları vs.) kısmen çözüm sağlasa da kalıcı olmuyor. ![[AHKGrafik.png]] Zamanında Hakan hoca paylaşırken de nedensellik yönüne değindi, bence de tartışmaya açık fakat bir trend var gibi gözüküyor. Güncel veriler TÜİK'te yok, illere göre ilgili kamu kurumlarının sayfalarına tek tek bakınca bir şeyler bulmak mümkün ama nihayetinde COVID dönemi sonrasına baktığımızda organize dolandırıcılığın da (kripto platformları veya belirli tokenlar bu işe çok uygun, kiralanan banka hesapları, yurt dışından yayın yaparak yasadışı bahis oynamaya teşvik edenler vs.) daha sık yaşandığını söylemek çok da yanlış bir gözlem olmaz diye düşünüyorum. ## Dışsallıklar ve İçselleştirdiğimiz Şiddet Sanıldığının aksine fiyatlamalardaki ahlaksızlık (ya da daha geniş bir tabanda çeşit çeşit görülen ahlaksızlığı fahiş fiyat olgusuna indirgemek) göreceli ve doğru politikalarla sistemin iyi çalışmasını teşvik ederek giderilebilecek bir şey. Bilimsel çalışmalar (ister ortodoks ister heterodoks olsun, oraya girersem çapraz ateşte kalabilirim şimdi) farklı sebeplere dayanarak farklı tavsiyelerde bulunsa da vardıkları sonuç daha adil bir paylaşım/sistem/fiyat mekanizmasına duyulan ihtiyaç. Kim ne kadar haklı tartışmasından ziyade gerekirse deneyerek sonuca bakmalı ve çözümü bulmalıyız. Bunun yanında enflasyonu konuşurken toplumsal kodları, belki de kadına, hayvana, çocuğa şiddeti, trafikteki magandaları, başkalarını hakkını yemekte problem görmeyenleri, kurallara uymanın ahmaklık sanıldığını tartışırken daha derin dinamikleri, adalet sistemini dikkate almak ve reform ihtiyacını fark etmek gerekiyor. Burada derinlemesine ele alınamayacak veya benim bilgimin yetmeyeceği çok boyutlu bir konu bu, nitekim bazen sebepleri toplumsal kodlarda mı yoksa daha yüzeysel bir sorun mu var emin olamıyorum. Tek bildiğim ekonominin bazı yerlerde sebep, bazı yerlerde sonuç olduğu. Bunları iyi ayırt etmek gerekiyor ki çözümün nerede olduğu görülebilsin. Yine de bazı şeyler (90'ların enflasyon canavarı gibi) ister istemez toplumsal hafızada yer ediniyor, mücadele imkansızmış ya da çok zormuş gibi gözükebiliyor. **Değil, çünkü mücadele dışında ikinci bir seçenek yok.** > Para, din, ideoloji veya ordulardan daha güçlü olabilir. Parayla uğraşırsanız, fiyat sistemi, enflasyon ve ekonomiden çok daha fazlasını bozarsınız – insanların kafasını karıştırırsınız. David McWilliams - [[Money A Story of Humanity]]