A**yna şarkılarının sonunda yer alan, konuyla tamamen kopuk şiirler gibi takılıyoruz. Mutlu olsak da gereksiz gözüken ama emin olamadığımız bir hüzün, bir umutsuzluk var. Orada sırıtmıyoruz ama ait de değiliz, çok çok yavaş yavaş içimiz çekiliyor. Bataklık tarifim bu kadar.**
Bataklıktan çıkmak diye başlamadım yazıya bilinçli olarak. Bu, sadece kendimizi soyutlayabileceğimiz veya başkalarını arkada bırakabileceğimiz bir şey değil çünkü. Özellikle son dönemde kadınlara, çocuklara, hayvanlara karşı şiddete, belediyelerin yaptıklarına üzülüyorum. İktisadi görüşlerim gereği de kamunun verimli olmasını veya ideal düzeyde çıktı/fayda sunmasını beklemiyorum ama hayvanlara zarar verilmesi beni derinden rahatsız ediyor.

Peki ne yapacağız? Gerçekten insanlar kötü, biz de umutsuz vaka mıyız? Bataklıkla mücadele ederken doğru çırpınma teknikleri neler?
### Bataklığın Kaynağını Tespit Etmek
Sanırım bir bataklığı kurutmaya girişeceksek, önce bataklığın nereden geldiğini tespit etmemiz gerekiyor.
#### Yapısal Bataklıklar
Çağ hızla değişiyor, yapay zeka ve teknoloji inanılmaz seviyelerde. Eğer farkında değilseniz söyleyeyim, 5 yıl sonra şimdiki birçok meslek ya yer almayacak, ya da tanımı baştan aşağı değişecek. Bunun yarattığı baskı ortada. Bir de coğrafya olarak bu konuda biraz şanssız yakalanıyoruz bu çağa. Çok sayıda üniversite mezunu, yavaş ilerleyen bir bürokrasi, verimli hale getirimesi gereken çok sayıda sistem var. Burada yapabileceklerimiz sınırlı.
Burada kurutma işini tabandan tavana götürmek en mantıklı yol gibi gözüküyor. Yaptığımız işi zaman zaman bunalsak dahi severek, tek bir kişiyi mutlu edebileceksek bile canla başla savaşarak, o olmasa bile başka birisinin başkalarını mutlu edebilmesi için gereken zemini sağlayarak yapmak zorundayız. Sonuçlarını hemen — belki de asla — göremeyeceğimiz bir tohum ekmek ya da çocukken yaptığımız gibi topu çok uzaklara dikmek gibi bir şey bu. Hepimiz sistemin verimsizliğinin farkındayız, farklı noktalarında odaklansak da.
Kurumsal ve toplumsal faktörler genelde çevremizi şekillendiriyor, bunların hemen değişmeyeceğini, ama ufak adımların birileri için bir noktada işe yarayacağını umut etmemiz ve bu motivasyonla hareket etmemiz şart. Gelecekte bilgi çok daha hızlı akacak, verilen emekler bir noktada değerini bulacaktır.
#### Zihinsel Bataklıklar
Burası biraz daha komplike. Sosyal medya en başta tabii, geçen yazıda değindiğim üzere. Dopamin sevdası peşinde koşarken adeta ahırda önüne ot koyular büyükbaşlar gibi reels kaydırmaya, twitter’da cebelleşmeye, tartışmaları izlemeye alıştık. Biraz ilgi görenin sapıttığı bu dönemde bir şekilde izole olmak zorundayız. Bunun çözümü telefonu kapatmak mı, interneti kestirmek mi (ki bence bu hızlara çok fazla ödüyoruz) emin değilim ama o bağlantı bir şekilde kopmak zorunda, gitgide sağlıksız bir noktaya vardı çünkü. İçine girdikçe çekildiğimiz tuhaf bir bataklık, bir felsefe, idiyotloji.
Bu tatminsizlik mevzusunu yok etmeye dair çok bir önerim yok, çoğu şey kişisel kaçacaktır ama Girard’ın [mimetik rekabet](https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3193698) kavramını biraz açıklayıcı buluyorum, özellikle eleştirdiğimiz şeylere dair zamanla nasıl hissizleştiğimiz, daha sonra nasıl rekabete dahil olduğumuz bence ilgiye değer bir konu, en azından bu durumu çözebilmek için. Hepimiz bu çarka düştüğümüz için mi batıyoruz, yoksa birileri mi batırıyor?
#### Bataklığı Besleyenler

> 1 tatlı kaşığı TEDx (yöresel olursa daha çeşnili olur),
> 1 fincan yurt dışı/tech stajı,
> 2 yemek kaşığı “kendini geliştirmeyi seven birey”,
> Göz kararı İngilizce akıcılık…Ha ha ha hapşu…

Twitter ve Linkedin’den bu yüzden nefret ediyorum. 30 yıl öncesinin başarı kriterleriyle bir yere gelip bunun ekmeğini yiyenler, o ekmeği kızartıp kızartıp yeni bir icatmış gibi satanlar, bilge insanlarda sıkça şahit olduğumuz bilgilendikçe tevazu sahibi olmak yerine tuhaf tuhaf fikirleri öne süren başarı makinelerini sıkça görüyoruz. Tabii burada akademik olarak bakacaksak YÖK’e de bir selam çakmak gerekiyor ama sosyal medyanın bu tip şeyleri öne çıkardığını, ödüllendirdiği ve nihayetinde herkesin bataklığının çamur stoğuna katkı sağladığı yadsınamaz bir gerçek. Zihinsel bataklıklar aslında dopaminden arda kalanla besleniyor.

Yazıyı hayvanlarla açmıştım. Köpeklere çok üzülüyorum. İnsanlara da çok üzülüyorum fakat onların sesini duyabiliyoruz, anlatabiliyorlar, bir noktada kanunlarla korunacaklarını umuyoruz. Son dönemde hayvana şiddetin insana şiddetin ciddi bir göstergesi olduğunu düşünüyorum, bununla ilgili akademik çalışmalar da var. Aslında ülkemiz insanının hem iyi kalbine, potansiyeline inanmıştım ama artık kafamda soru işaretleri oluşmaya başladı. Bu noktada da tekrardan eğitimin gücüne inanmak ve çabalamak, bilgi alırken de seçici olmak gerekiyor.
Bataklık kendiliğinden kurumuyor, sürekli su geliyor bir yerden. Musluğun contası da fırlamış, elimizde değil ama akan suyu en azından verimli bir şeye, geri dönüşüme falan yönledirmemiz gerekiyor. Hidroelektrik ile enerjiye çevirsek de olabilir bak.
Musluk eğitim mi, medya mı, mahalle baskısı mı tespiti zor ama bırakırsak fıskiyeye dönüştürecekler.
### Bataklıka Yüzleşmek
> Kılıcı tutan el cesaretle dolu değilse, kılıç hiçbir güce sahip değildir.
Legend of Zelda’dan bir alıntı ne kadar uyumlu oldu bilemesem de bir noktada da içimize dönmek gerekiyor. Jung falan girmeyeceğim ama eleştirdiğimiz şeylerin bizde bir karşılığı olup olmadığı bence önemli bir soru, özellike Girard’ın fikirleri ile birleştirdiğimizde.
> Bataklık aslında bastırılmış cesaretin, öfkenin, kırılganlığın dibe doğru inmesi olabilir mi?
Okunmayan kitaplar, yazılamayan tezler, başlanıp bırakılan hobiler…bitmek zorunda değil. Çok iyi şekilde de bitebilir, yenileri için sadece yol açmış da olabilir.
Beklenen işin, sosyal konumun, saygınlığın gelmemesi…anında olmak zorunda değil. Bambaşka bir meslek, bambaşka bir ilgi alanı, bambaşka bir zaman diliminde daha fazlası anlamına gelebilir.
Harekete geçemeyecek kadar çok düşünmek, hayır diyememek, herkese yetişmeye çalışmak, bir onay/görev/görev emri/işaret beklemek…tek seçenek değil.
### Kuruyunca Geriye Ne Kalır?
En önemli sorulardan biri bu herhalde. Bence daha kötü bir şey kalma ihtimali yok. Hemen bereketli bir toprak gözükmese bile ilerideki orman için zemini hazırlamaya başlarız.
Betonlaşmadan mücadele etmemiz gerekiyor.

> Cesaretin hatırlanmaya ihtiyacı yoktur, çünkü unutulan bir şey değildir.