## Bankacılıkta Sermaye Yeterliliği ve Sermaye Riskinin Yönetimi
Bankaların finansal sağlamlığını koruması ve mevduat sahiplerini ile ekonomiyi koruması için **sermaye yeterliliği** kritik bir role sahiptir. Sermaye yeterliliği, bir bankanın maruz kaldığı risklere karşı yeterli özkaynak ve benzeri sermaye bulundurması anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, bankanın beklenmedik zararları absorbe edebilecek bir sermaye tamponu bulunmalıdır. Tarih boyunca sermaye yetersizliği, bankaların iflasına ve finansal krizlere yol açmıştır. Bir örnek vermek gerekirse, 1980’lerde büyük uluslararası bankaların sermaye oranlarındaki düşüş, küresel finans sistemini tehdit etmiştir [^1]. Bu nedenle uluslararası düzenleyiciler, bankaların risklere karşı yeterli sermaye tutmasını sağlamak amacıyla **Basel Sermaye Anlaşmaları** olarak bilinen standartları geliştirmiştir.
## Sermaye Yeterliliği Kavramı ve Önemi
**Sermaye yeterliliği**, bir bankanın sahip olduğu sermayenin (öz kaynak ve diğer destekleyici unsurlar) risk ağırlıklı varlıklarına oranını ifade eder. Bankanın sermayesi, öz kaynaklar (hisse sermayesi, yedek akçeler vb.) ve belirli koşullarda diğer araçlardan oluşur; sermaye yeterlilik oranı ise bu sermayenin banka risklerine (kredi riski, piyasa riski ve operasyonel risk) göre ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Sermaye, bankanın **zararları öz kaynaklarından karşılama kapasitesini** temsil ettiği için, yeterli düzeyde sermaye bulundurmak bankanın sürdürülebilirliği açısından kritiktir. Yeterli sermaye, bankanın faaliyetlerinden doğan kredi zararı, piyasa dalgalanmaları veya operasyonel hatalar gibi beklenmedik zararları karşılayarak iflas riskini azaltır [^2] [^3]. Sermaye yeterliliği aynı zamanda kamuoyunun ve düzenleyicilerin bankaya duyduğu güveni pekiştirir; sermaye oranları yüksek bankalar, mevduat sahipleri ve yatırımcılar nezdinde daha sağlam kabul edilir. Bu nedenlerle düzenleyici otoriteler, bankalara asgari sermaye yeterliliği oranları dayatarak finansal istikrarı korumayı amaçlamışlardır. Günümüzde bankalar genellikle yasal minimumların üzerinde sermaye tutmaya çalışırlar, zira sermaye oranlarının düşmesi bankanın itibarını ve faaliyetlerini tehdit eder.
## Basel Sermaye Düzenlemelerinin Tarihsel Gelişimi
Bankaların sermaye yeterliliğini uluslararası standartlara bağlamak için merkez bankaları ve düzenleyici otoriteler tarafından Basel şehrinde toplanarak üç önemli düzenleyici çerçeve geliştirilmiştir: **Basel I (1988)**, **Basel II (2004)** ve **Basel III (2010)**. Belirlenen bu standartlar, bankaların tutması gereken asgari sermaye oranlarını ve risk ölçüm yöntemlerini belirleyerek küresel bankacılık sisteminin istikrarını artırmayı hedefler.
### Basel I (1988) – İlk Sermaye Yeterliliği Standardı
Basel I, 1988 yılında yayımlanan ilk uluslararası sermaye yeterliliği standardıdır. **Basel I Anlaşması**, bankaların maruz kaldığı kredi risklerini belli kategorilere ayırıp her varlık için **risk ağırlıkları** belirleyerek, sermaye yeterliliğinin ölçülmesi için basit ama standart bir yöntem geliştirilmiştir.
Basel I’e göre bankaların **sermaye yeterliliği oranı (SYR)**, **toplam (düzeltilmiş) sermayelerinin** **risk ağırlıklı varlıklarına (RWA)** bölünmesiyle hesaplanır ve en az **%8** olması gerekir. Bu %8’lik asgari oran, uluslararası düzeyde bankalar için bir **asgari sermaye eşiği** haline gelmiştir. Ayrıca, bu toplam sermayenin en az yarısının **birincil sermaye (Tier 1)** olması, yani Tier 1 sermaye oranının en az %4 olması şart koşulmuştur. Basel I ile getirilen risk ağırlıkları oldukça basit şekilde hesaplanmaktadır: Örneğin nakit ve Hazine bonosu gibi risksiz sayılan kalemlere %0 risk ağırlığı, şirket kredilerine %100 ağırlık, ipotekli konut kredilerine %50, bankalar arası alacaklara %20 gibi sabit ağırlıklar uygulanmıştır. Bu sayede her bankanın riskli varlıkları ortak bir çerçeveyle ölçülmüş ve sermaye yeterlilikleri karşılaştırılabilir hale getirilmiştir. Basel I öncelikle büyük uluslararası bankalara odaklanmışsa da kısa sürede 100’ün üzerinde ülke tarafından benimsenmiş ve ulusal bankacılık düzenlemelerine dahil edilmiştir. Birçok gelişmekte olan ülke, Basel I’in asgari %8 oranını yeterli görmeyip bankaları için %12-%15 gibi daha yüksek hedefler belirlemiştir.
$\text{RWA} = \sum (\text{Varlık Tutarı} \times \text{Risk Ağırlığı}) + \sum (\text{Bilanço Dışı Kalemlerin Kredi Eşdeğeri} \times \text{Risk Ağırlığı}) + (\text{Piyasa Riski Sermaye Gereği} \times 12.5) + (\text{Operasyonel Risk Sermaye Gereği} \times 12.5)$
Basel I’in uygulanmasıyla birlikte, sermaye oranları küresel olarak önemli ölçüde yükselmiştir.
Bu düzenleme, 1990’lar boyunca bankacılık sistemlerinin sağlamlığını artırmada kritik rol oynamış ancak finansal sistem 1988 sonrasında hızlı bir evrim geçirmiş; **1990’lar ve 2000’lerin başında finansal piyasalardaki dalgalanma ve yenilikler** (türev ürünlerin yaygınlaşması, seküritizasyon vb.) Basel I’in basit yaklaşımının sorgulanmasına yol açmıştır. Özellikle büyük bankalar, Basel I’in sabit risk ağırlıklarını kullanarak bazı **düzenleme arbitrajları** yapmıştır (riski gerçekte yüksek ancak Basel I’e göre düşük ağırlıklı varlıklara yönelmek veya varlıkları bilanço dışı yapılara kaydırmak vb). Ayrıca Basel I yalnızca kredi riskine odaklanmış, piyasa riski başlangıçta kapsam dışı kalmıştır (1996’da eklenen bir düzenlemeyle ticari portföy için piyasa riski sermaye yükümlülüğü de eklenmiştir). Tüm bu nedenlerden dolayı Basel Komitesi 1999’da mevcut çerçevenin bankaların gerçek risk profilini yeterince yansıtmadığını kabul ederek yeni bir sermaye düzenlemesine yönelik çalışmalara başlamıştır.
### Basel II (2004) – Üç Sütunlu Gelişmiş Yaklaşım
2004 yılında duyurulan **Basel II Anlaşması**, Basel I’in eksiklerini gidermek ve sermaye yeterliliği ölçümünü daha risk duyarlı hale getirmek amacıyla tasarlanmıştır. Basel II’nin temel hedefleri, bankacılık sisteminin sağlamlığını artırmak ve bankalar arasında rekabet eşitliğini geliştirmek olsa da bunların daha kapsamlı ve esnek bir yaklaşımla gerçekleştirmeyi amaçlanmıştır.
Basel II’nin getirdiği en önemli yenilik, düzenlemeyi **“Üç Temel Sütun” (Three Pillars)** üzerine kurgulamasıdır.
#### Pillar 1: Asgari Sermaye Yeterliliği Gereklilikleri
Birinci sütun, Basel I’de olduğu gibi sermaye için sayısal asgari gereklilikleri tanımlarken hesaplamada önemli iyileştirmeler ortya çıkmıştır. Yalnızca kredi riskini değil, **piyasa riski** (faiz oranı riski, döviz kuru riski, hisse senedi pozisyon riski ve emtia riski) ve **operasyonel riski** de sermaye yeterliliği hesabına dahil etmiştir.
Bankalara, kredi riskini ölçmek için iki ana alternatif sunulmuştur: **Standart Yöntem** ve **İçsel Derecelendirmeye Dayalı (IRB) Yöntemler**. Standart yöntemde bankalar, dış kredi derecelendirme notlarına göre belirlenmiş sabit risk ağırlıklarını kullanmaya devam ederken; bu ağırlıklar Basel I’den daha ayrıntılıdır (örneğin, kurumsal kredilerde borçlunun kredi notu yüksekse %20-50 arası daha düşük risk ağırlıkları uygulanabilir). İçsel derecelendirmeye dayalı yöntemlerde ise yetkin bankalara kendi risk ölçümlerini kullanma imkanı tanınmıştır: Banka, borçluların **temerrüt olasılıklarını (PD)**, **temerrüt halinde kayıp oranlarını (LGD)** ve **maruz kalınan tutarları (EAD)** içeren iç modeline göre kredi riskini hesaplayabilmektedir. IRB yaklaşımının **temel (foundation) IRB** ve **ileri (advanced) IRB** olmak üzere iki alt türü vardır; temel IRB’de bankalar PD’yi kendi modelleriyle hesaplar ancak LGD veya EAD gibi değerleri düzenleyici varsayımlarına göre alır, ileri IRB’de ise tüm bu bileşenleri kendi verilerine dayalı hesaplayabilirler.
Basel II altında **operasyonel risk** için de sermaye ayrılması zorunlu hale getirilmiştir. Operasyonel risk, banka iç süreçlerindeki hatalar, sistem arızaları, dolandırıcılık veya dış olaylardan kaynaklanan zararlardır. Bunu ölçmek için de üç yöntem tanımlanmıştır:
- **Temel Gösterge Yaklaşımı (BIA)** – bankanın son üç yıldaki ortalama brüt gelirinin %15’i kadar sermaye tutmasını öngörür;
- **Standart Yaklaşım** – faaliyet kollarına göre farklı beta yüzdeleri (ör. ticari bankacılık, yatırım bankacılığı vs. için farklı katsayılar) uygulayarak sermaye hesaplar;
- **İleri Ölçüm Yaklaşımları (AMA)** – bankanın kendi operasyonel risk verilerine ve istatistiksel modellere dayanarak sermaye ihtiyacını hesaplamasına izin verir. Ek olarak, **piyasa riski** için Basel II, bankaların ya **standart yöntemle** (önceden belirlenmiş duyarlılık esaslı hesaplamalarla) ya da **iç model yöntemleriyle** (örneğin tarihsel veriyle %99 güven düzeyinde 10 günlük **VaR** – Riske Maruz Değer modeli) sermaye hesaplamasına imkan tanımıştır.
#### Pillar 2: Denetim Altında İnceleme Süreci (Supervisory Review)
İkinci sütun, sayısal asgari gerekliliklerin ötesinde, bankaların **iç süreçlerini ve risk yönetimlerini denetleyici otoritenin gözden geçirmesini** içermiştir. Her banka, kendi risk profiline uygun bir **İçsel Sermaye Yeterliliği Değerlendirme Süreci (ICAAP)** yürütmek ve gelecekteki koşulları da dikkate alarak yeterli sermayeyi planlamak zorundadır. Denetleyici otorite (ör. BDDK veya merkez bankası), bu süreçleri değerlendirir ve gerekirse bankanın sermaye hedeflerini daha yukarıda belirlemesini isteyebilmektedir. Örneğin, bir bankanın risk modeli eksikse veya belirli riskleri (piyasadaki dalgalanmalar, yoğunlaşma riski, faiz oranı riski gibi) yeterince kapsayamıyorsa, denetçi banka için **asgari %8’in üzerinde** ek sermaye yükümlülüğü getirebilir. Pilar 2 kapsamında denetçiler, bankanın iç kontrol ve risk yönetim sistemlerinin kalitesini de değerlendirir; eğer bankanın süreçlerinden memnun değillerse, düzeltici tedbirler uygulayabilirler. Örneğin, bir banka minimum sermaye oranının altına düşerse denetleyici kurum bankanın hemen sermayesini artırmasını, riskli varlıklarını azaltmasını veya faaliyetlerini kısıtlamasını talep edebilir. Bu sütun, sermaye yeterliliğinin sadece formül hesaplamasıyla değil, gerçek riskler ve banka koşullarıyla uyumlu olmasını amaçlar.
#### Pillar 3: Piyasa Disiplini (Piyasa Katılımcılarına Bilgi Açıklama)
Üçüncü sütun, bankaların riskleri ve sermaye durumu hakkında **şeffaflık** sağlayarak piyasa aktörlerinin disiplinleyici etkisini devreye sokmayı hedeflemektedir. Basel II, büyük bankaların finansal tablolarında ve raporlarında kapsamlı risk ve sermaye bilgilerinin açıklanmasını şart koşmuştur. Bu bilgiler arasında bankanın sermaye yapısı, sermaye yeterlilik oranları, kredi riskinin dağılımı, büyük risk konsantrasyonları, kredi portföyünün derecelendirme dağılımı, piyasa riski ölçümleri ve operasyonel risk kayıp verileri gibi nicel veriler ile risk yönetimi politikaları gibi nitel açıklamalar bulunur. **Piyasa disiplini**, yatırımcıların ve mevduat sahiplerinin bankanın sağlamlığı hakkında bilinçli kararlar vermesine yardımcı olur. Açıklanacak bilgiler **maddi öneme** (materiality) sahip olmak zorundadır; yani bir bilginin eksikliği, kullanıcıların kararını etkileyebilecekse açıklanması zorunludur. Ancak bankanın ticari sır niteliğindeki çok hassas bilgileri (ör. özel müşteri listeleri veya rekabetçi pozisyonlar) ifşa etmesi beklenmez. Basel II, bankaların yılda en az iki kez (genellikle çeyrek veya yarıyıl dönemlerinde) bu bilgileri güncellemesini ve yönetim kurulu onaylı bir kamuyu aydınlatma politikasına sahip olmasını şart koşar. Bu şeffaflık sayesinde, sermaye yeterliliği zayıf olan bankalar piyasanın baskısını hissedecek, gerekirse yatırımcı talebiyle sermaye artırmaya yönelecektir.
Basel II çerçevesi 2004’te tamamlanıp duyurulsa da ülkelerin uygulamaya geçmesi zaman almıştır. AB ülkeleri 2007 itibarıyla Basel II’yi uygulamaya başlamış ve 2008’e kadar büyük ölçüde geçişi tamamlamıştır. Türkiye’de ise Basel II’ye uyum 2012’de yürürlüğe giren yönetmeliklerle sağlanmıştır. Ne var ki Basel II tam uygulanmaya başladığında, 2007-2009 **Küresel Finans Krizi** patlak vermiş ve bankacılık sisteminin sermaye yeterliliği konusunda yeni zaaflar ortaya çıkmıştır. Birçok büyük banka, Basel II’nin izin verdiği içsel model yaklaşımlarını kullanmasına rağmen 2008 krizinde ciddi sermaye kayıpları yaşamış ve devlet yardımlarıyla ayakta kalabilmiştir. Bu durum, Basel II’nin öngörmediği bazı risk alanlarının (gölge bankacılık, likidite riski, aşırı kaldıraç gibi) olduğunu ve sermaye gerekliliklerinin seviyesinin yetersiz kalabileceğini göstermiş, böylece Basel Komitesi, krizden alınan derslerle yeni bir reform paketine doğru harekete geçmiştir: **Basel III**.
### Basel III (2010) ve Sonrası – Güçlendirilmiş Sermaye ve Likidite Çerçevesi
**Basel III**, 2010 yılının sonlarında Basel Komitesi tarafından üzerinde anlaşılan ve 2013-2019 yılları arasında kademeli olarak yürürlüğe giren kapsamlı bir reform paketidir. Temel amacı, 2008 Küresel Finans Krizi’nde ortaya çıkan zafiyetleri gidermek, bankaların sermaye yapısını *kalite* ve *miktar* olarak güçlendirmektir [^3].
- **Sermaye Kalitesinin Artırılması:** Basel III, **Çekirdek Tier 1 Sermaye (CET1)** denilen en yüksek kalite özkaynaklara daha fazla ağırlık vermiştir. Basel II’de Tier 1 sermayenin içinde imtiyazlı hisse veya yeni yatırım araçları bulunabiliyorken, Basel III **asgari %4,5 CET1 oranı** şart koşarak (Toplam %6 Tier 1 içinde) bankaların büyük ölçüde adi hisse senedi ve kar yedekleri gibi gerçek özkaynak tutmasını zorunlu kılmıştır. Ayrıca Tier 1 kapsamına giren yenilikçi sermaye araçlarına sıkı kısıtlar getirilmiştir (örneğin, **ek özkaynak (Additional Tier 1)** niteliğindeki borçlanma araçlarının sürekli veya zararda sermayeye dönüşebilir olması gibi). Tier 2 sermaye tanımları daratılmasına rağmen ana yapısı korunmuştur. Sonuç olarak Basel III, **hesaplamada kullanılan sermayenin kalitesini yükseltirken**, bankaların büyük ölçüde güçlü özkaynakla desteklenmesini hedeflemiştir.
- **Sermaye Tamponları:** Basel III, %8’lik asgari sermaye oranına ek olarak **koruma tamponları (buffers)** getirmiştir. **Sermaye Koruma Tamponu**, %2,5 oranında ek **CET1** sermayesinin tutulmasını öngörür. Bu tampon, ekonomik iyi zamanlarda biriktirilir ve bankanın sermaye oranı %8 ile %10,5 aralığına düştüğünde dağıtılmamış kar payı (temettü) kısıtlamaları uygulanarak yeniden doldurulması teşvik edilir. Bir diğer tampon, **Karşı Döngüsel Sermaye Tamponu**, kredi büyümesinin aşırı arttığı dönemlerde (toplamsal sistemik risk oluşurken) yetkililerin en fazla %2,5 CET1 ek tampon uygulamasına imkan tanır. Örneğin, hızlı kredi genişlemesi nedeniyle ekonomi ısınırken otoriteler bankalardan geçici ek sermaye tutmalarını isteyip kriz anında bunu gevşeterek kredi arzının aşırı daralmasını önleyebilirler. Ayrıca küresel veya yerel ölçekte **sistemik öneme sahip bankalara (SIFI)** yönelik ilave sermaye yükümlülükleri de Basel III kapsamında belirlenmiştir (G-SIB’ler için %1-3.5 arası ek CET1 gereklilikleri). Bu tamponlar, Basel III sonrası bankaların fiili sermaye oranlarını önemli ölçüde yukarı çekmiştir.
- **Kaldıraç Oranı:** Basel III, risk ağırlıklarına bakılmaksızın bankanın toplam varlıkları üzerinden de bir sermaye ölçütü getirmiştir. Bu **kaldıraç oranı**, Tier 1 sermayenin toplam (düzeltilmiş) varlıklara oranıdır ve en az %3 olarak belirlenmiştir (ileride artırılabileceği kaydıyla). Kaldıraç oranı, risk ağırlıklarının yetersiz kaldığı durumlarda bankanın aşırı büyümesini engelleyecek **basit bir kontrol mekanizması**dır [^4]. Bir örnek vermek gerekirse, çok düşük risk ağırlıklı varlıklarla (devlet tahvilleri gibi) bilançosunu şişiren bir banka risk bazında iyi görünse de, kaldıraç oranı bankaya %3 sınırından dolayı aslında özkaynak artırma baskısı uygular.
- **Likidite Standartları:** Basel III, sermaye dışında **likidite riski** yönetimine de ilk kez asgari standart getirmiştir. İki temel likidite oranı tanımlanmıştır: **Likidite Karşılama Oranı (LCR)** ve **Net Karşılama Fonlama Oranı (NSFR)**. LCR, 30 günlük bir stres senaryosunda bankanın yüksek kaliteli likit varlıklarının net nakit çıkışlarını karşılaması gereğini (%100 veya üstü) ölçerken; NSFR ise bankanın 1 yıllık yapısal likidite profilini değerlendirerek kalıcı fonlama ihtiyacını gösterir (bu oranın da %100 üstünde olması gerekir). Bu likidite kuralları doğrudan sermaye yeterliliği olmasa da Basel III paketinin bir parçasıdır ve bankaların kriz anında varlıklarını aceleyle satıp sermaye erozyonuna uğramasını engellemeyi amaçlar.
- **Risk Ölçümünde İyileştirmeler:** 2008 krizi, bazı varlıkların (özellikle ticari portföy menkul kıymetler ve türevler) Basel II’de yeterince sermaye gerektirmediğini gösterdi. Bu yüzden 2009’da **Basel 2.5** denilen ara düzenlemelerle ticari portföy için sermaye yükleri artırılmış ve teminatlandırılmış borç araçları gibi ürünlere ek risk ağırlıkları getirilmiştir. Basel III ise bankaların **kredi değer düşüş riskine** (counterparty credit risk) karşı sermaye ayırmasını, teminatlı türev pozisyonlarında risk artırıcı düzenlemeler uygulanmasını sağlamıştır. Ayrıca ileriki yıllarda uygulamaya girmek üzere, Basel Komitesi 2016-2017’de **Basel III Sonrası Reformlar** (bazı literatürde *Basel IV* olarak anılır) açıklamıştır. Bu reformlar arasında, içsel modeller ile standart yöntem sonuçları arasında büyük farklılıklar olmaması için **çıktı tabanı (output floor)** getirilmesi (%72,5 olarak), kredi riskinin standart yaklaşımının revize edilmesi (daha risk duyarlı hale getirilmesi), operasyonel risk için karmaşık AMA modellerinin kaldırılarak tek bir standart yöntem getirilmesi gibi değişiklikler içerir. Bu son düzenlemelerin 2023’ten 2028’e kadar kademeli hayata geçmesi planlanmıştır[^5] [^6]. Dolayısıyla Basel III, sadece kriz sonrası acil tedbirler paketi değil, bankacılık risk ölçüm ve yönetim kültüründe önemli dönüşümlere yol açan kapsamlı bir çerçevedir.
Basel III uygulamaya konduğundan beri, küresel bankaların sermaye yeterlilik oranlarında belirgin artışlar görülmüştür. **BIS** verilerine göre büyük uluslararası bankaların ortalama **Toplam Sermaye Yeterlilik Oranı** 2011’de yaklaşık %8 düzeyinden 2021’de %17 düzeyine yükselmiştir [^7]. Aşağıdaki grafik, Basel III reformları sonrasında bankaların sermaye oranlarındaki genel iyileşmeyi göstermektedir.
![[SermayeYeterligiOranları.png]]
*Kaynak: Basel Bankacılık Denetim Komitesi (2022) Basel III Etki Değerlendirmesi Raporu.*
Grafikten de görüleceği üzere, bankaların **Tier 1 sermaye oranı** (birincil sermaye/ RWA) ortalamada %7’den %15’e çıkmış, toplam sermaye oranları ise %17 seviyesine ulaşmıştır. Bu artış, Basel III ile getirilen daha yüksek sermaye gereklilikleri ve bankaların kriz sonrası özkaynaklarını güçlendirmesi sayesinde gerçekleşmiştir. Nitekim 2020’li yıllara gelindiğinde büyük bankaların sermaye yapıları kriz öncesine kıyasla çok daha dayanıklı hale gelmiştir. Örneğin, 2024 ortası itibarıyla global sistemik bankaların ortalama **CET1 oranı** %13,4 gibi yüksek bir seviyededir [^8]. Bu oran, asgari %4,5 CET1 gereğinin çok üzerinde olup üzerine koruma tamponları da konulduğunda halen fazladan bir güven marjına işaret etmektedir.
## Banka Sermayesinin Bileşenleri: Tier 1, Tier 2, Tier 3
Bir bankanın düzenleyici sermayesi, kalitesine ve kalıcılığına göre **üç katman** (tier) halinde sınıflandırılır. **Tier 1 sermaye (Birincil sermaye)**, bankanın en sağlam ve kalıcı sermaye unsurlarını; **Tier 2 sermaye (İkincil sermaye)**, destekleyici nitelikteki sınırlı kalemleri; **Tier 3 sermaye** ise yalnızca belirli koşullarda piyasa riski için kullanılan geçici sermayeyi ifade eder. Basel düzenlemelerinde sermaye yeterliliği hesaplanırken bu üç katman birlikte dikkate alınır ancak her birine ilişkin kısıtlar bulunur.
- **Tier 1 Sermaye (Çekirdek Sermaye):** Tier 1, bankanın **çekirdek özkaynaklarını** içerir ve en yüksek kaliteli sermayedir. Özellikleri itibarıyla **kalıcı (sürekli)** olmalı, bankanın faaliyet kârından bağımsız olarak zararları karşılayabilir olmalı, gerektiğinde temettü ödemelerini durdurarak sermayeyi korumaya imkan tanımalıdır. Tier 1 sermayenin unsurları şunlardır: (i) **Ödenmiş ortaklık sermayesi (Adi hisse senetleri)**, (ii) **Dağıtılmamış karlar (yedek akçeler)**, (iii) Bankanın sonsuza dek elde tutabileceği ve birikmiş temettü yükümlülüğü olmayan **imtiyazlı (tercihli) hisse senetleri**. Tier 1 sermayenin bu unsurları, bankanın **devamlılığı** açısından kritik kabul edilir; zira bu sermaye banka faaliyet halindeyken zararları anında karşılar ve bankanın iflasa düşmeden varlığını sürdürmesine imkan tanır. Örneğin adi hisse sermayesi, zarar durumunda eriyerek kimsenin bankadan alacaklı kalmamasını sağlar ve bankanın ödeme güçlüğüne düşmesini engeller. Bu nedenle bankaların sermaye yeterliliği değerlendirilirken en çok Tier 1 oranına önem verilir ve Tier 1, **birincil tampon** olarak görülür. Bankaların yıllık bilançolarında Tier 1 kalemleri açıkça görülür ve yatırımcı analizlerinde de odak noktasıdır. Basel III ile Tier 1 içinde ayrıca **Common Equity Tier 1 (CET1)** ayrı tanımlanmış ve esas özkaynakların (adi sermaye ve kar yedekleri) payı ön plana çıkarılmıştır.
*Tier 1 Sermaye Kısıtları:* Tier 1 sermaye bankanın en kalıcı özkaynağı olsa da, içinde yer alan bazı enstrümanlar için sınırlamalar vardır. Örneğin Basel II, **yenilikçi sermaye araçları** (özel amaçlı araçlar üzerinden ihraç edilen, belirli koşullarda bankaya katkı sağlayan sermaye benzeri enstrümanlar) kullanımını Tier 1’in en fazla %15’i ile sınırlandırmıştır. Aynı şekilde, bazı ülkeler özkaynak artışının nakit yerine maddi olmayan varlık (örneğin gayrimenkul) ile yapılmasını kısıtlayabilir; bu gibi durumlarda **aynen nakit konulmuş sermaye** tercih edilir ve ayni sermaye belli bir oranın üstünde kabul edilmez. Bu düzenlemeler, Tier 1 sermayenin gerçekten yüksek kalitede kalmasını sağlamak içindir.
- **Tier 2 Sermaye (İkincil Sermaye):** Tier 2, bir bankanın ek sermaye kaynaklarını ifade eder. Tier 2 unsurlar **kalıcı özkaynak kadar güçlü değildir**, zira vadesi dolabilir veya bankanın karına bağlı olmaksızın sabit gider yaratabilirler. Bununla birlikte, belirli sınırlamalar dahilinde banka sermayesine katkı sayılırlar. Tier 2 sermaye kalemlerine şu örnekler verilebilir: (i) **Yeniden değerleme rezervleri** (ör. bankanın elindeki gayrimenkullerin değer artışlarından oluşan fonlar), (ii) **Genel kredi karşılıkları/genel risk rezervleri** (henüz tanımlanmamış ilerideki muhtemel zararlar için ayrılan karşılıklar, (iii) **İkincil borçlanma araçları (subordinated debt)** – uzun vadeli, önceliği mevduat ve diğer borçların gerisinde olan tahvil/bono gibi borçlar, (iv) **Sermaye benzeri hibrit araçlar** – özkaynak ve borç karışımı özellik gösteren, örneğin itfa edilebilir, birikimli temettü taşıyan imtiyazlı hisse senetleri gibi araçlar. Tier 2 sermaye unsurları bir yandan özkaynak benzeri kabul edilirken, diğer yandan belirli koşullarla karşılaşabilir: Örneğin, **genel kredi karşılıkları** sadece toplam risk ağırlıklı varlıkların %1,25’ine kadar Tier 2’ye sayılır; fazlası sermayeye eklenmez. **Yeniden değerleme rezervleri** de dalgalanmalara açık olduğu için sadece değer artışının %45’i (kalanına %55 kesinti) sermayeye dahil edilebilir. **İkincil (mürteci) tahviller** en az 5 yıl vadeli olmalıdır ve vadesi yaklaştıkça sermayeye daha az katkı verir (son 5 yılda her yıl %20 oranında değerden indirime tabi tutulur). Ayrıca bu tür tahvillerin toplamı, Tier 1 sermayesinin %50’sini aşamaz gibi kısıtlamalar bulunur. Bu sınırlamalar, Tier 2 sermayenin bankanın toplam sermayesinin destekleyici ama sınırlı bir kısmı olmasını sağlar. Basel kurallarına göre **Tier 2 toplamı, Tier 1 sermayeyi geçemez** – yani Tier 1 ne kadarsa en fazla o kadar Tier 2 sayılabilir. Böylece bankalar asıl sermayelerini düşük tutup borç benzeri unsurlarla sermaye makyajı yapamazlar.
- **Tier 3 Sermaye:** Basel II öncesi 1996’da tanımlanan Tier 3 sermaye, bankaların **piyasa riski için** ek sermaye ihtiyacını karşılamaları amacıyla ortaya çıkmıştır. Tier 3, genellikle **kısa vadeli (en az 2 yıl vadeli) mürteci borçlanma araçlarını** ifade eder. Bu araçların özelliği, eğer bankanın toplam sermaye yeterliliği düşecekse anapara veya faiz ödemelerinin yapılamaması koşulunu içermeleridir (lock-in clause). Tier 3 sermaye yalnızca **piyasa riski hesaplamasında** (ticari portföydeki pozisyon riskleri ile döviz/emtia risklerinde) kullanılabilir; kredi riskine karşı Tier 3 kullanılamaz. Ayrıca Tier 3 miktarı, **bankanın piyasa riski için ayırdığı Tier 1 sermayenin 2,5 katını geçemez**. Tier 2 sermaye, kullanılmamış kalmışsa Tier 3 yerine sayılabilir ancak Tier 2’nin kendi sınırları dahilinde bu yapılır. Günümüzde Tier 3’ün kullanımı oldukça nadirdir ve Basel III ile birlikte birçok ülke Tier 3 konseptini uygulamamaktadır (zira bankalar piyasa riski dahil tüm riskleri Tier 1 ve Tier 2 ile karşılamayı tercih etmektedir). Ancak kavramsal olarak Tier 3, otoritelerin esnekliğe ihtiyaç duyduğu dönemlerde (ör. 1990’larda ticari portföy risklerinin aniden sermaye gerektirmesi) geçici bir çözüm olarak tasarlanmıştır.
Sonuç olarak, bir bankanın düzenleyici sermayesi = *Tier 1 + Tier 2 (+ Tier 3)* şeklinde hesaplanır. Basel kuralları, Tier 1 ve Tier 2’nin belirli kısıtlar dahilinde toplam sermayeye katkısını düzenler. Sermaye yeterlilik oranı hesaplanırken de bu toplam uygun sermaye tutarı kullanılır.
| **Tier 1 (Çekirdek Sermaye)** | **Tier 2 (İkincil Sermaye)** | **Tier 3 (Geçici Sermaye)** |
| ------------------------------------- | ---------------------------------------------- | --------------------------------------- |
| **Adi hisse senedi** | Yeniden değerleme rezervleri | Kısa vadeli mürteci borçlar |
| **Yedek akçeler (dağ. karlar)** | Genel karşılıklar (genel provizyon) | *(Sadece piyasa riski için kullanılır)* |
| **İmtiyazlı hisse senedi (non-cum.)** | İkincil sermaye tahvilleri (subordinated debt) | |
| | Hibrit sermaye araçları | |
Tier 1 sermaye unsurları, sürekli ve birikimli olmadıkları sürece imtiyazlı hisse gibi araçları içerir. Tier 2 unsurları, özkaynak benzeri kabul edilse de bankanın borç yükümlülüğü doğurabilen kalemleridir. Tier 3 ise yalnızca çok sınırlı şartlarda uygulanmıştır.
## Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Sermaye Yeterliliği Oranı Hesaplanması
**Sermaye Yeterliliği Oranı (SYR)**, bankanın düzenleyici sermayesinin (Tier 1 + Tier 2 + Tier 3) toplam **risk ağırlıklı varlıklarına (RAV/RWA)** bölümüdür. Bu oran, Basel standartlarına göre en az %8 olmalıdır.
$
\text{SYR} = \frac{\text{Tier 1 Sermaye + Tier 2 Sermaye + Tier 3 Sermaye}}{\text{Kredi RWA} + (\text{Piyasa Riski Sermaye Gereği} \times 12.5) + (\text{Operasyonel Risk Sermaye Gereği} \times 12.5)}
$
Yukarıdaki formülde piyasa ve operasyonel riskler için hesaplanan **sermaye gereksinimleri**, 12.5 (yani 1/0.08) ile çarpılarak eşdeğer risk ağırlıklı varlık tutarına dönüştürülür.
Bir bankanın piyasa riski için hesaplanan $X$ tutarında sermaye ihtiyacı varsa, bunu RWA cinsinden $12.5X$ olarak eklemek gerekir ki $X$ sermaye, %8’i $X$ olan $12.5X$ risk ağırlığına denk gelsin.
**Risk Ağırlıklı Varlık (RWA)** kavramı, bankanın varlıklarının (krediler, menkul kıymetler, nakit vs.) ve bazı bilanço dışı kalemlerinin risk derecelerine göre ağırlıklandırılmış toplamını ifade eder. Basel düzenlemeleri, farklı varlık türlerine belirli **risk ağırlıkları** atamıştır. Basel I ve Basel II standart yaklaşımında:
- Hazine bonosu, TCMB mevduatı gibi **riskiz** görülen kalemler için risk ağırlığı **%0** ’dır.
- OECD içi bankalara kısa vadeli plasmanlar genelde **%20** risk ağırlığı alır.
- Konut ipoteği ile teminatlanmış bireysel krediler **%50** risk ağırlığı alabilir (zira konut teminatı riski bir miktar düşürür).
- Kurumsal krediler (şirket kredileri) çoğunlukla **%100** risk ağırlığına tabidir (tam riskli kabul edilir).
- Kredi derecesi düşük veya teminatsız riskli varlıklar için **%150** gibi daha yüksek ağırlıklar verilebilir (Basel II ile eklenmiştir).
Basel II standart yaklaşımında risk ağırlıkları, mümkün olduğunca borçluların kredi notlarına dayandırılmıştır. Örneğin, kredi derecelendirme notu AAA ile AA- arası olan bir kurumsal tahvil alacağına **%20** ağırlık verilirken, notu BB+ ve altına düşen (daha spekülatif) bir tahvile **%150** ağırlık uygulanır
Derecelendirme bulunmayan (notu olmayan) kurumsal müşteriler varsayılan olarak %100 kabul edilir. Bu şekilde yüksek kredi kalitesine sahip alacaklar için daha düşük sermaye yükü öngörülürken, riskli krediler daha çok sermaye gerektirir. Bu risk ağırlığı sistemi, bankaları daha güvenilir borçlulara kredi vermeye teşvik ederken riskli alanlarda sermaye bulundurma zorunluluğunu artırır.
**Bilanço Dışı Kalemler:** Bankaların verdikleri teminat mektupları, kredili limit taahhütleri, türev ürün pozisyonları gibi bilanço dışı işlemleri de sermaye yeterliliği hesaplamasına dahil edilir. Bunun için öncelikle bu taahhütler **kredi eşdeğeri tutara** dönüştürülür; Basel standartları her bilanço dışı kalem türü için bir **Kredi Dönüşüm Faktörü (CCF)** belirlemiştir. Örneğin, kullanıma hazır bir nakit kredisinde (geri çağrılamayan taahhüt) CCF %100 iken, iptal edilebilir kredi limitlerinde CCF %0 olabilir (Basel II ile bu oran kısa vadeli iptal edilebilirler için %0, diğer 1 yıl altı taahhütler için %20 olarak güncellenmiştir).
Taahhüt verilen bir gayrinakdi kredi (teminat mektubu gibi) genelde %50 CCF değerindedir, yani tutarın yarısı kredi riski olarak hesaplanır. Türev ürünlerde ise özel bir hesaplama yapılır: Her türev kontratının **karşı taraf kredi riski** potansiyeli, o kontratın yeniden kurulma maliyeti (mevcut piyasa değeri) ve kalan vade ile ürün türüne göre ek bir potansiyel risk tutarı toplanarak bulunur. Bu tutar da ilgili karşı tarafın risk ağırlığı ile çarpılarak sermaye gereği hesaplanır. Mesela banka bir müşteriye karşı 1 milyon TL nominal değerinde bir türev pozisyona sahipse ve bunun yeniden değerleme sonucu 50 bin TL kredi riski eşdeğeri çıkıyorsa, müşteri kurumsal ise 50 bin × %100 = 50 bin risk ağırlıklı varlık olarak eklenir.
**Sermaye Yeterliliği Hesaplaması:** Banka önce tüm **kredi riski taşıyan varlıklarını** ilgili risk ağırlıkları ile çarparak toplar (kredi RWA). Bilanço dışı kalemleri de yukarıdaki yöntemle kredi eşdeğerine çevirip ağırlıklandırır. Ardından, **piyasa riski** için *ya standart yöntemle her enstrüman için hesapladığı sermaye karşılığını* ya da *onaylanmış bir iç modelle (VaR gibi)* bulduğu sermaye gereğini alır. Diyelim piyasa riski sermaye gereği 100 milyon TL çıktı; bunu 12.5 ile çarpar (100×12.5=1250 milyon TL RWA) ve kredi RWA’ya ekler.
Benzer şekilde **operasyonel risk** sermaye gereci 80 milyon TL hesaplanmışsa, bunun 12.5 katı (1000 milyon TL RWA) eklenir. Bu şekilde bulunan **toplam RWA**, bankanın maruz kaldığı tüm risklerin ortak paydada ağırlıklandırılmış tutarıdır. Son olarak bankanın **düzeltilmiş toplam sermayesi** (Tier1+ Tier2+ Tier 3) bu toplam RWA’ya bölünür ve SYR elde edilir. Bu oranın %8’i geçip geçmediği hem ulusal mevzuat gereği hem Basel kriterleri gereği izlenir.
Bankalar genellikle yasal minimum olan %8’in oldukça üzerinde SYR’lere sahiptir. Özellikle 2008 krizinden sonra küresel olarak sermaye oranları yükselmiştir (önceki bölümde değinildiği gibi). Türkiye’de yasal sınır %8 olmakla birlikte, BDDK bankaların **hedef oranını %12** civarında tutmasını önermektedir. Nitekim **Türk bankacılık sektörünün ortalama SYR’si Aralık 2023 itibarıyla %18,85** gibi sağlıklı bir seviyededir [^9]. Bu oran, sermaye yapısının riskleri karşılamada oldukça güçlü olduğunu gösterir. 2024 yılında döviz kredilerine uygulanan risk ağırlıklarının artırılması gibi düzenleyici değişiklikler sektörel oranı bir miktar düşürse de (Ağustos 2024 itibarıyla ~%17 seviyesine inmiştir [^10] ), Türk bankaları halen yasal sınırın çok üzerindeki sermaye oranlarıyla faaliyet göstermektedir.
Kısaca toparlamak gerekirse sermaye yeterliliği oranı hesaplaması bankanın tüm faaliyetlerinden kaynaklı riskleri nicel bir standarda oturtarak, bankanın sahip olduğu tampon sermaye ile karşılaştırır. Bu oranın yüksek olması bankanın risk absorbe etme kapasitesinin yüksek olduğunu, düşük olması ise kırılganlığı işaret eder. Ancak sermaye oranlarını değerlendirirken **varlık kalitesi** ve **risk yönetimi uygulamalarını** dikkate almak gerekir; zira bazen yüksek görünen bir sermaye oranı, eğer bankanın bilançoda gizli zararları varsa aldatıcı olabilir.
## Sermaye Yeterliliğinin Yönetimi ve Üç Sütunun Uygulamaları
Bankalarda sermaye riskinin yönetimi, yalnızca mevzuata uyum için hesaplama yapmanın ötesinde, stratejik bir planlama ve sürekli risk izleme sürecini içerir. Basel’in üç sütun yaklaşımı da aslında etkin bir sermaye yönetimi kültürünü yerleştirmeyi hedefler. Bu bağlamda, **Pillar 2** (denetim süreci) ve **Pillar 3** (piyasa disiplini) gereklilikleri, bankaların kendi sermaye yeterliliklerini proaktif biçimde yönetmelerini teşvik eder. Banka yönetimi, her an için hem yasal sermaye gerekliliklerini karşılamak hem de gelecekteki risklere hazırlanmak durumundadır.
**İçsel Sermaye Değerlendirme ve Planlama:** Her bankanın üst yönetimi, bankanın stratejisi ve risk iştahı doğrultusunda **hedef sermaye oranlarını** belirler. Örneğin yönetim kurulu, bankanın asgari %8’in çok üzerinde, diyelim ki %12-%15 bandında bir SYR tutmasını hedefleyebilir. Bu hedef; büyüme planları, piyasa koşulları ve rakiplerin durumuna göre şekillenir. Banka, bu hedefe ulaşmak için **sermaye planlaması** yapar: Karların ne kadarı dağıtılmayıp özkaynaklara eklenecek, ne zaman yeni hisse ihracı yapılması gerekebilir, hangi durumlarda sermaye benzeri tahvil (Tier 2) çıkarılabilir gibi kararlar önceden tasarlanır. Bu planlama, **iş döngülerini** de dikkate alır; genellikle ekonomik genişleme dönemlerinde bankalar kârlarını artırıp sermayelerini güçlendirme fırsatı bulur, durgunluk dönemlerinde ise risk ağırlıklı varlıklarını azaltarak sermaye oranını korumaya çalışır.
İyi yönetilen bir bankada, sermaye planı en az birkaç yıllık projeksiyonlarla, çeşitli senaryolarda (stres testleri) bankanın sermaye dayanıklılığını test edecek şekilde hazırlanır.
**Risklerin İzlenmesi ve İç Kontroller:** Banka, tüm **maddi risklerini** (kredi, piyasa, operasyonel, faiz oranı riski, likidite riski, yoğunlaşma riski vb.) tanımlayıp ölçebilecek sistemler kurmalıdır.
Bu risk ölçümlerinin sonuçları, bankanın sermaye yeterliliğiyle ilişkilidir. Örneğin kredi portföyünün kalitesi bozuluyorsa (tahsil gecikmeleri artıyorsa), banka beklenen zarar karşılıklarını artırmalı ve gerekirse ilave sermaye gerekebileceğini öngörmelidir. Operasyonel risk olayları (büyük bir bilgi sistemleri arızası sonucu mali kayıp gibi) varsa, banka bu tür risklere karşı sermaye tamponunu artırmayı düşünebilir. **İç kontrol sistemleri** de sermaye yönetiminin bir parçasıdır; bankanın finansal raporlaması ve risk ölçüm modelleri düzenli denetime tabi olmalı, böylece sermaye hesaplamalarında hata veya bilinmeyen boşluk kalmamalıdır. Basel ilkelerine göre, banka yönetimi sermaye yeterliliği konusunda hesap verebilirdir ve yönetim kurulunun bu konuyu yakından izlemesi beklenir. Yönetim kurulu, geleceğe dönük sermaye ihtiyacını (büyüme planlarıyla uyumlu şekilde) projekte etmeli, mevcut sermaye yapısının sürdürülebilirliğini değerlendirmeli ve gerekli görüldüğünde zamanında sermaye artırımı veya risk azaltıcı önlemler için kararlar almalıdır.
**Varlık Kalitesinin Önemi:** Sermaye oranını doğru yorumlayabilmek için bankanın **varlık kalitesi** de mutlaka göz önüne alınmalıdır. Bazı bankalar yüksek sermaye oranları bildirse de eğer bilançolarında tahsil kabiliyeti düşük çok sayıda kredi veya değer düşüklüğü oluşmuş varlık varsa, aslında sermayeleri gerçek anlamda yetersiz olabilir. Gelişmekte olan ülkelerde geçmişte sıkça görüldüğü gibi, zarar yazılması gereken krediler yazılmadığında, sermaye oranı gerçekte olduğundan **yüksek** görünebilir ama bankanın özkaynakları aslında erimiştir.
Bu nedenle düzenleyici denetimler, bankanın karşılık politikasını ve tahsili gecikmiş alacaklarını yakından inceler. **Takipteki krediler** için yeterli **karşılık ayrılması**, sermaye yeterliliği değerlendirmesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin, bir bankanın sermaye yeterlilik oranı %12 ancak büyük tutarda donuk alacağı varsa ve bunlara karşı yetersiz karşılık ayırmışsa, gerçek sermaye oranı belki de %8’in altına düşecek kadar düzeltme gerektirebilir. Bu yüzden bankanın sermaye yeterliliği incelenirken **aktif kalitesi ve karşılık durumu** mutlaka analiz edilmelidir. Basel düzenlemeleri, denetçilere bu hususlarda müdahale yetkisi verir; gerekirse denetçi, bankanın kar dağıtımını kısıtlayıp önce karşılıklarını güçlendirmesini isteyebilir.
**Sermaye Oranını İyileştirme Stratejileri:** Bir banka, sermaye yeterliliğini artırmak istediğinde iki temel yaklaşımı vardır: **(1)** Payda’yı (RWA’yı) küçültmek veya **(2)** Pay’ı (sermayeyi) büyütmek.
Sermaye oranı düşen bir banka şunları yapabilir:
- _Sermaye Artırımı:_ **Tier 1 sermayesini artırmak** en sağlam yöntemdir. Banka kâr dağıtmayıp özkaynağa ekleyerek veya yeni hisse ihraç ederek çekirdek sermayesini büyütebilir. Alternatif olarak, imkan varsa **Tier 2 sermaye** niteliğinde tahvil ihraç edip sermaye tabanını genişletebilir. Özkaynak artırımı piyasa koşullarına bağlıdır; bankanın mali durumu bozulmuşsa yeni yatırımcı bulmak veya mevcutlardan sermaye talep etmek zorlaşır. Bu nedenle, bankalar için işler kötüleşmeden önce güçlü sermaye tamponlarına sahip olmak önemlidir.
- *Risk Ağırlıklı Varlıkları Azaltma:* Banka **portföyünü daha az riskli hale getirerek** RWA’yı düşürebilir. Bunun için, risk ağırlığı yüksek bazı kredileri geri çağırıp bunun yerine devlet tahvili gibi risk ağırlığı düşük enstrümanlara yönelebilir ya da kredi portföyünü seküritize ederek (menkul kıymetleştirip satarak) bilanço dışına çıkarabilir. Ayrıca yeni kredi vermeyerek veya mevcut riskli kredileri satarak toplam aktifini küçültüp sermaye oranını aritmetik olarak yükseltebilir. Bu adımlar genelde kârlılığı olumsuz etkileyeceği için bankalar tarafından son çare olarak görülür ancak zor durumdaki bankalar, düzenleyicinin baskısıyla kredi portföylerini daraltarak veya belirli riskli bölümlerden çıkarak sermaye oranlarını toparlamaya çalışabilir.
Finansal piyasalarda bankalar bu iki yöntemi bir arada kullanır. Örneğin, 2008 krizi sonrasında birçok Avrupa bankası hükümet yardımlarıyla sermaye artırırken eşzamanlı olarak riskli varlıklarını (ABD mortgage türevleri gibi) bilançolarından çıkarmıştır. Türkiye’de 2001 krizi sonrası bankaların sermayeleri kamu tarafından güçlendirilirken, sorunlu kredilerin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilerek bilançoların temizlenmesi de benzer bir kombinasyondur.
**Denetleyici Bakış Açısı:** Bankacılık otoriteleri, bankaların sermaye yeterliliğini yakından izler ve erken uyarı sistemlerini uygular. Bir bankanın SYR’si minimum değere yaklaşıyorsa, denetleyici kurum o bankadan **Sermaye İyileştirme Planı** talep edebilir ve bu plan kapsamında belirli sürelerde sermaye artışı yapmasını zorunlu kılabilir. Örneğin BDDK, SYR %12’nin altına inen bankalardan nedenini açıklamalarını ve gerekirse önlem almalarını ister. ABD’de **Prompt Corrective Action** adı verilen rejim altında, sermaye oranına göre bankalara kısıtlamalar kademeli olarak uygulanır – sermayesi kritik eşiğin altına düşen bankanın temettü ödemesi durdurulur, yeni varlık alımı sınırlandırılır ve en sonunda yönetime el konulabilir. Bu tür mekanizmalar, bankaların sermaye riskini ciddiye almalarını ve oranın düşmesine meydan vermemelerini sağlar.
**Piyasa Disiplininin Etkisi:** Basel’in üçüncü sütunu uyarınca bankalar sermaye ve risk bilgilerini paylaştığından, yatırımcılar ve derecelendirme kuruluşları bankaların sermaye durumunu yakından takip eder. Bir bankanın sermaye oranı rakiplerine göre düşükse veya düşüş trendindeyse, piyasa bunu genellikle hisse fiyatına ve borçlanma maliyetlerine hemen yansıtır. Örneğin, hisse senedi borsasında işlem gören bir bankanın özkaynak oranı düşerse hissedarlar gelecekte sermaye artırımı gerekebileceğini öngörüp hisseyi satabilir, bu da hissedarlar için bir motivasyon yaratır. Benzer şekilde, eurobond ihraç eden bir bankanın yatırımcıları sermaye tamponlarının eridiğini görürse o bankadan daha yüksek faiz talep eder. Bu piyasa mekanizmaları, banka yönetimini proaktif davranmaya zorlar – gerekirse sermaye artırımı yaparak veya riskleri azaltarak güven tazelemeye iter. Türkiye özelinde, yatırımcılar bankaların **Çekirdek Sermaye Oranı (CET1)**, **kaldıraç oranı** ve **sermaye yeterlilik tamponlarına** da bakarak değerlendirme yapmaktadır. Örneğin 2018’de yaşanan kur şokunda BDDK’nın bazı risk ağırlıklarını geçici olarak düşürmesi ve kar payı dağıtımını sınırlaması, piyasaya bankaların sermayesini koruma mesajı vermiştir.
## Güncel Gelişmeler ve Sonuç
Basel III sonrası dönemde, bankacılık sektöründe sermaye yeterliliği konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Küresel olarak bankaların sermaye oranları kriz öncesine göre **iki katına** çıkmış durumdadır [^7]. Birçok ülkede bankalar, Basel’in öngördüğü asgari oranların üzerinde ulusal gereklilikler uygulamaya başlamıştır. Örneğin Avrupa Birliği’nde büyük bankalar için **Toplam Sermaye oranı** fiilen %13-14 altında olmamaktadır; ABD’de büyük bankalar stress testler neticesinde sermaye hedeflerini daha yüksekte tutmaktadır. 2020 yılında COVID-19 pandemisi küresel ekonomiyi sarstığında, bankalar güçlü sermaye tamponları sayesinde kredi vermeye devam edebilmiş ve finansal sistemin şok absorbe etme kapasitesi önceki krizlere göre çok daha iyi olmuştur. Pandemi döneminde düzenleyiciler, geçici olarak karşı döngüsel tamponları sıfırlayarak veya geçici esneklikler tanıyarak bankaların sermaye tamponlarını kullanmasına izin vermiş, ancak çekirdek sermaye asgari gerekliliklerinden taviz vermemiştir.
**Basel IV (Basel III’ün Nihai Aşaması):** 2017’de duyurulan ve 2025-2028 arasında uygulanacak olan son Basel düzenlemeleri, sermaye yeterliliği hesaplamasını daha **standardize** ve **karşılaştırılabilir** hale getirmeyi amaçlıyor. Özellikle içsel model kullanan bankaların sermaye avantajını sınırlamak için konan **%72,5 çıktı tabanı** (internal model sonucu RWA, standart yöntem RWA’sının en az %72,5’i olmak zorunda), bankaların risk hesaplamalarını daha şeffaf kılacak. Ayrıca kredi riski standart yaklaşımı, teminata ve borçlu türüne göre daha ayrıntılı hale gelecek (örneğin ipotekli kredilerde LTV oranına göre değişen risk ağırlıkları gibi). Operasyonel riskte tüm bankalar için yeni bir Standart Yaklaşım kullanılacak; bu yaklaşım bankanın gelirine ve geçmişteki operasyonel kayıplarına dayalı bir hesaplama içeriyor. Bu değişiklikler toplamda bazı bankaların sermaye gereğini artırabilir; Basel Komitesi’nin Mart 2025 raporuna göre, Basel IV’ün tam uygulaması büyük bankalarda Tier 1 sermaye gereğini ortalamada %1,9 kadar yükseltecektir [^5] [^6]. Bankalar halihazırda bu değişikliklere uyum için sermaye planlarını yapmaktadır.
**İklim Riski ve Diğer Yeni Riskler:** Güncel tartışmalarda, bankaların **iklim değişikliği riskleri** gibi uzun vadeli ama önemli riskler için de sermaye ayırması gündeme gelmektedir. Henüz Basel düzenlemelerinde iklim riski için doğrudan bir sermaye yükümlülüğü yoksa da, denetleyici otoriteler bankalardan stres testleri yoluyla bu riskleri değerlendirmesini istemeye başlamıştır. Gelecekte, karbon yoğun sektörlere kredi veren bankaların daha yüksek risk ağırlıklarıyla karşılaşması olasıdır. Benzer şekilde, **siber riskler** ve **finansal teknoloji riskleri** gibi konular da sermaye yeterliliği çerçevesine nasıl entegre edilebileceği yönünde çalışmaların yapıldığı alanlardır.
Bankacılıkta sermaye yeterliliği, finansal sistemin belkemiğini oluşturan bir sağlamlık göstergesidir. Bu ders notunda görüldüğü gibi, Basel I’den Basel III’e uzanan düzenlemeler, bankaların karşılaması gereken sermaye oranlarını tanımlamış ve giderek kapsamını genişletmiştir. Basel’in üç temel sütunu – asgari oranlar, denetim süreci ve piyasa disiplini – birlikte çalışarak bankaların sermaye pozisyonlarını güçlü tutmasını sağlamayı hedefler. Bankalar sermaye yeterliliğini sağlamak için hem özkaynaklarını güçlü tutmak hem risklerini etkin yönetmek zorundadır. Sermaye yeterliliği oranları tarihsel olarak bakıldığında kriz dönemlerinde düşme eğilimi gösterse de, alınan önlemlerle her kriz sonrasında daha yüksek bir dengeye ulaşmıştır. Örneğin 2008 krizi öncesi %8-10 bandında olan büyük banka SYR’leri, günümüzde %15-18 seviyelerine yükselmiştir [^7] [^9]. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de sermaye yeterliliği standartları titizlikle uygulanmakta, sektörel ortalamalar yasal sınırın oldukça üzerinde seyretmektedir.
Son tahlilde, sermaye yeterliliği **bankaların şoklara dayanıklılığının bir ölçütü**dür ve hem düzenleyiciler hem yatırımcılar tarafından yakından izlenir. Güçlü sermaye yapısına sahip bankalar, ekonomik dalgalanmalarda kredi arzını sürdürebilir, zararları özkaynaklarıyla karşılayarak mevduat sahiplerini koruyabilir. Yetersiz sermaye ise bankayı iflasa sürükleyebilecek riskleri içinde barındırır. Bu nedenle sermaye yeterliliği kavramı, modern bankacılıkta kurallarla sınırları çizilmiş, aktif olarak yönetilmesi gereken ve bankanın tüm stratejik kararlarını etkileyen bir unsurdur.
## Kaynakça
- Van Greuning, H., & Bratanovic, S. B. (2009). *Analyzing Banking Risk: A Framework for Assessing Corporate Governance and Risk Management* (3rd ed.). Washington, DC: World Bank Publications.
- Türkiye NSFR Oranı Değerlendirmesi, 2 Nisan 2025. https://www.bis.org/bcbs/publ/d593.htm
- Türkiye Bankacılık Sektörü Riske Maruziyet Değerlendirmesi, 2 Nisan 2025. https://www.bis.org/bcbs/publ/d594.htm
- İnteraktif Basel III Rapor Verileri. https://www.bis.org/bcbs/dashboards.htm
[^1]: [bis.org](https://www.bis.org/bcbs/history.htm#:~:text=the%20early%201980s%2C%20the%20onset,and%20off%20banks%27%20balance%20sheets) — the early 1980s...
[^2]: [investopedia.com](https://www.investopedia.com/terms/b/basel_accord.asp#:~:text=The%20Committee%20provides%20recommendations%20on,account%20to%20absorb%20unexpected%20losses) — The Committee provides recommendations on...
[^3]: [investopedia.com](https://www.investopedia.com/terms/b/basel_accord.asp#:~:text=for%20global%20banks.%20,and%20a%20minimum%20liquidity%20ratio) — for global banks....
[^4]: [bis.org](https://www.bis.org/bcbs/publ/d544.pdf#:~:text=Source%3A%20Basel%20Committee%20on%20Banking,based%20capital%20requirements.%20The) — Source: Basel Committee on Banking...
[^5]: [bis.org](https://www.bis.org/press/p250326.htm#:~:text=The%20implementation%20of%20the%20final,December%202023) — The implementation of the final...
[^6]: [bis.org](https://www.bis.org/press/p250326.htm#:~:text=began%20on%201%C2%A0January%202023,December%202023) — began on 1 January 2023...
[^7]: [bis.org](https://www.bis.org/bcbs/publ/d544.pdf#:~:text=nearly%20doubled%20from%202011%20to,hand) — nearly doubled from 2011 to...
[^8]: [bis.org](https://www.bis.org/press/p250326.htm#:~:text=G,13.1%20%C2%A012.8) — G...
[^9]: [bloomberght.com](https://www.bloomberght.com/bankacilik-sektorunun-aktifleri-aralikta-23-5-trilyon-lira-oldu-2346505#:~:text=Aral%C4%B1k%202023%20d%C3%B6neminde%20sekt%C3%B6r%C3%BCn%20d%C3%B6nem,oran%C4%B1%20y%C3%BCzde%2018%2C85%20seviyesinde%20ger%C3%A7ekle%C5%9Fti) — Aralık 2023 döneminde sektörün dönem...
[^10]: [tbb.org.tr](https://www.tbb.org.tr/banka-ve-sektor-bilgileri/istatistiki-raporlar/bankacilik-sektoru-gelismeler-tablosu#:~:text=)