> [!attention] Anahtar Bilgiler > - Bir bankanın bilançosundaki varlıklar ve yükümlülüklerin bileşimi, kurumun karşı karşıya olduğu risk seviyesini belirleyen ana faktörlerden biridir. > - Bilançodaki büyüme ve varlıklar/yükümlülüklerin göreceli oranlarındaki değişiklikler, risk yönetimi sürecini etkiler. > - Varlıklar ve yükümlülüklerin göreceli yapısındaki değişiklikler, bir bankanın politika yapıcıları olan yönetim kurulu tarafından bilinçli bir karar süreci sonucunda ortaya çıkmalıdır. > - Bilançonun ana bileşenlerini izlemek, bir analisti varlık büyümesi ve sermaye tutma kapasitesi arasındaki ilişkilere dair olumsuz eğilimlere karşı uyarabilir. > - Düşük, kazanç sağlamayan ve bilanço dışı kalemlerin büyümesinin takibi ayrıca önemlidir. > - Bilanço yapısı ve analizi, aktif/pasif yönetimi sürecinin merkezinde yer alır. # Bilançonun Tanımı ve Önemi **Bankalarda Bilanço Nedir?** Bilanço, bir bankanın belirli bir tarihte sahip olduğu **varlıkları (aktifler)** ile bu varlıkların nasıl finanse edildiğini gösteren **kaynakları (pasifler ve özkaynaklar)** özetleyen temel finansal tablodur. Diğer şirketlerde olduğu gibi bankalarda da bilanço, _aktif = pasif + özkaynaklar_ denkliğiyle hazırlanır. Banka bilançosu, nakit veya nakde çevrilebilen değerlerden (ör. kasa, mevduat) kredi portföyüne, menkul kıymet yatırımlarından duran varlıklara kadar tüm **aktif kalemlerini**, bunların karşılığında kullanılan mevduatlar, alınan krediler, ihraç edilen tahviller gibi **borçlarını** ve bankanın özsermayesini bir arada sunar. Bu sayede bilanço, bankanın _neye sahip olduğunu ve ne kadar borcu bulunduğunu_ tek bir tabloda gösterir. ## Bankacılıkta Bilançonun Temel Bileşenleri Bir ticari bankanın bilançosunda üç ana bölüm vardır: • **Aktifler (Varlıklar):** Bankanın sahip olduğu değerlerdir. Bankalar için aktiflerin büyük kısmını **krediler** (müşterilere verilen ticari/tüketici kredileri, kredi kartları vb.), **menkul kıymetler** (devlet tahvilleri, hazine bonoları, bono/tahvil gibi sabit getirili enstrümanlar, hisse senetleri veya türev ürünler), **nakit ve nakit benzerleri** (kasa, Merkez Bankası’ndaki karşılıklar, diğer bankalardaki mevduatlar) oluşturur. Ayrıca **duran varlıklar** (bankanın kullandığı binalar, şubeler, ATM’ler, donanım ve yazılım gibi maddi/maddi olmayan varlıklar) ve **diğer alacaklar** (ör. faktoring alacakları, kiralama işlemlerinden alacaklar) da aktiflere dahildir . Bankalar, mevduat sahiplerinden topladıkları fonları kredi ve menkul kıymet gibi aktiflere yatırarak gelir elde ederler; dolayısıyla **bankanın aktifleri, gelir yaratan varlıklardır** (krediler ve menkul kıymetler faiz geliri sağlar). • **Pasifler (Yükümlülükler):** Bankanın _dış kaynaklarını_ ifade eder, yani başkalarından sağladığı fonlardır. Pasiflerin en önemli kalemi **mevduatlar**dır – müşterilerin bankaya yatırdığı vadesiz veya vadeli hesap bakiyeleri. Bunun yanında bankalar arası piyasadan veya Merkez Bankası’ndan sağlanan **krediler** (ör. merkez bankası borçları, repo yoluyla alınan fonlar), yurt içi veya yurt dışı piyasalarda **ihraç edilen menkul kıymetler** (bankanın çıkardığı tahvil, bono gibi borçlanma araçları) ve diğer çeşitli **yükümlülükler** (ör. vergi borcu, finansal kiralama borçları, ihraç edilmiş menkul kıymetlerin faiz borçları) pasif tarafında yer alır. Mevduat dışı bu borçlanmalar genellikle bankanın mevduatla karşılayamadığı kredi talebini finanse etmek veya likidite ihtiyacını gidermek için kullanılır. • **Özkaynaklar:** Banka sahiplerinin yatırdığı sermayeyi ve bankanın geçmiş yıllarda biriktirdiği kârların (kar yedekleri) toplamını ifade eder. **Ödenmiş sermaye (hisse senedi ihracı ile elde edilmiş sermaye)**, **yedek akçeler** ve varsa **dönem net kârı/zararı** kalemlerinden oluşur. Özkaynak, bankanın _finansal tamponu_ olarak düşünülebilir; aktiflerden tüm yükümlülükler çıkarıldığında kalan kısım özkaynaktır. Özkaynaklar, bankanın kredi zararı gibi beklenmedik kayıpları ilk karşılayan unsurdur ve bu nedenle sağlam bir özkaynak yapısı bankanın mali bünyesini güçlü kılar. ### Bilançonun Risk Yönetimi Açısından Önemi Bankalar, faaliyetleri gereği pek çok finansal riske maruz kalır ve bu risklerin çoğu bilançoda görülebilir. Bilanço, bir bankanın risk profilini anlamak için ilk bakılacak tablolardan biridir. Bilanço sayesinde banka yönetimi ve denetleyiciler şu soruları cevaplayabilir: _Banka çok fazla mı borçlanmış? Varlıklarının ne kadarı likit, ne kadarı uzun vadeli veya riskli? Mevcut nakit varlıkları kısa vadeli yükümlülüklerini ödemeye yeter mi?_ Bu tür soruları, bankanın bilançosuna bakılarak hızlıca değerlendirmek çoğu zaman mümkündür. Örneğin, bilanço kalemleri bankanın **kaldıraç düzeyini** (başkasından aldığı fonlarla ne kadar varlık oluşturduğunu), **likidite pozisyonunu** (ne kadar nakit ve hızla nakde çevrilebilir varlığı olduğunu) ve **kredi riskini** (verdiği kredilerin toplam büyüklüğünü ve bu kredilerin kalitesini) ortaya koyar. Dolayısıyla, **bilanço bankanın risk haritasıdır**: Uygun analiz ile bilanço, bankanın karşı karşıya olduğu risklerin büyüklüğü ve türleri hakkında önemli sinyaller verir. Aynı zamanda bilanço, **paydaşlar ve düzenleyiciler** için de kritik önem taşır. Mevduat sahipleri ve yatırımcılar, bankanın bilançosuna bakarak finansal sağlığı hakkında fikir edinebilir; yeterli özkaynağa sahip olmayan, aşırı borçlu bir bankaya duyulan güven azalır. Bankalar kredi veya tahvil yoluyla fon sağlarken de bilanço göstergelerini yatırımcılara sunarlar; güçlü bilançoya sahip bankalar daha kolay ve düşük maliyetli kaynak bulabilir/borçlanabilir. Bu nedenle, bankalar **risk yönetimi stratejilerini belirlerken bilançolarını dikkatle yönetmek ve izlemek zorundadırlar**. Özellikle büyük bankaların bilançolarındaki sorunlar (likidite sıkıntısı, sermaye yetersizliği vb.) sadece bankayı değil, finansal sistemi de etkileyebileceği için düzenleyici otoriteler banka bilançolarını yakından denetler. **Örnek:** 2008 küresel finansal krizinde birçok banka, bilançolarındaki riskleri (ör. düşük kaliteli kredi portföyü ve yetersiz sermaye) yeterince yönetemedikleri için sıkıntıya girmiştir. Bu durum, bilançonun risk yönetimindeki rolünü açıkça göstermiş ve sonrasında daha sıkı düzenlemelerin (_Basel III_ gibi) hayata geçmesine yol açmıştır. ## Bilanço Kalemleri ve Gösterdiği Bilgiler Bir bankanın bilançosundaki her kalem, bankanın faaliyetleri ve risk profili hakkında belli bilgiler sunar. Temel aktif, pasif ve özkaynak kalemlerinin yapılarını bilmek bu yüzden önem taşır. ### Aktifler (Varlıklar) Bankanın aktifleri, **likidite düzeylerine ve risk yapısına** göre genellikle alt kalemlere ayrılır: • **Nakit ve Nakit Benzerleri:** En likit varlıkları ifade eder. Kasa mevcutları, merkez bankasındaki hesaplar (zorunlu karşılıklar dahil) ve diğer bankalardaki kısa vadeli mevduatlar bu gruptadır. Bu varlıklar hemen ödeme yapmak için kullanılabilir. Nakit aktiflerin yüksek olması, bankanın kısa vadeli yükümlülüklerini karşılamakta rahat olduğunu gösterir ancak aynı zamanda elde tutulduğunda fazla getiri sağlamayan atıl fonlara da işaret edebilir. • **Menkul Kıymetler (Sabit Getirili ve Diğer):** Bankaların sahip olduğu tahvil, bono, hazine bonosu, devlet tahvili gibi **sabit getirili menkul kıymetler** ile hisse senedi veya türev ürün gibi **diğer finansal enstrümanları** kapsar. Menkul kıymet portföyü bankaya faiz geliri veya temettü geliri kazandırır ve likidite yönetiminde kullanılabilir (örneğin ihtiyaç halinde satılıp nakde çevrilebilir). Bazı menkul kıymetler likit ve düşük riskli (ör. kısa vadeli devlet tahvilleri) iken, bazıları daha uzun vadeli veya fiyat dalgalanmasına açık olabilir. Bankalar, menkul kıymetlerini bilanço içinde genellikle **alım-satım amaçlı (trade book)**, **vadeye kadar elde tutulacak** veya **satılmaya hazır** şeklinde sınıflandırırlar. Bu sınıflandırma, menkul kıymetlerin **değerleme yöntemini** (piyasa fiyatından değerleme veya itfa maliyetiyle değerleme) ve dolayısıyla banka bilançosunun duyarlılığını etkiler. Örneğin, **piyasa değeriyle** (mark-to-market) izlenen menkul kıymetlerin fiyatları düştüğünde banka aktifleri de düşer, bu da bilançoya ve sermayeye yansır. • **Krediler:** Bankanın asıl gelir getiren aktif kalemidir ve ticari bankaların bilançosunda genellikle en büyük payı oluşturur. Krediler, bankanın müşterilere verdiği borç parayı temsil eder. **Ticari krediler**, **tüketici kredileri**, **konut kredileri**, **kredi kartı bakiyeleri** gibi alt kategorileri vardır. Kredi portföyü büyüklüğü, bankanın ekonomiye sağladığı finansmanın göstergesidir, ancak aynı zamanda **kredi riski** taşır (borçluların geri ödeyememe riski). Bu nedenle bankalar verdikleri krediler için belirli oranlarda **karşılık (provizyon)** ayırır; tahsil edilememe ihtimali yüksek görülen krediler “takipteki kredi” olarak sınıflanır ve bu riskli krediler için özel karşılıklar ayrılır (bilanço üzerinde bu, krediler kaleminden düşülerek net kredi tutarının gösterilmesiyle yansıtılır). Krediler aynı zamanda vadesine (kısa, orta, uzun) ve döviz cinsine göre de izlenir, çünkü vade uyumsuzluğu ve döviz riski gibi unsurlar bankanın risk profilini etkiler. • **Diğer Aktifler:** Yukarıdaki ana gruplar dışında kalan çeşitli varlıklardır. **Faktoring alacakları**, **finansal kiralama alacakları**, **teminat mektuplarından doğan alacaklar** gibi kalemler ile **ertelenmiş vergi varlıkları**, **şerefiye (itibar değeri)** gibi muhasebe kaynaklı değerler bu grupta olabilir. Bu kalemler genellikle toplam aktiflerin küçük bir kısmını oluşturur ancak detay analizi önemli olabilir (örneğin, büyük faktoring alacakları bankanın ticari alacak finansmanına ağırlık verdiğini gösterir). • **Maddi ve Maddi Olmayan Duran Varlıklar:** Bankanın sahibi olduğu fiziki varlıklar (binalar, arazi, ATM ve bilgisayar sistemleri gibi demirbaşlar) ile patent, yazılım, marka değeri gibi maddi olmayan duran varlıklardır. Bankalar hizmet sektörü olduğu için duran varlıkların payı genellikle düşüktür fakat **şube bankacılığı** yapan büyük bankalarda gayrimenkul ve ekipman yatırımları önemli olabilir. Duran varlıklar likit değildir ve bankanın ana gelir kaynağını oluşturmaz; daha çok bankacılık faaliyetini sürdürebilmek için gereken destek varlıklardır. Aktif kalemleri, bankanın **varlık dağılımını ve likidite pozisyonunu** yansıtır. Aktiflerinin büyük kısmı kredi olan bir banka, geleneksel kredi bankacılığına yoğunlaşmıştır ve getirisi kredi faizlerine bağlıdır; aktiflerinin önemli bölümü devlet tahvili olan bir banka ise daha **muhafazakâr** bir profil çizebilir (düşük risk, düşük getiri). Aktif kompozisyonu aynı zamanda bankanın maruz kaldığı risk türlerine dair de öncü göstergeler sunabilir: Kredi ağırlıklı aktifler **kredi riskini**, menkul kıymet ağırlıklı aktifler **piyasa riskini (faiz ve fiyat riski)** ön plana çıkarır. ### Pasifler (Yükümlülükler) Bankanın pasifleri, fon kaynağının nereden geldiğini ve vade yapısını gösterir. Başlıca pasif kalemleri aşağıdaki şekilde özetlenbilir. • **Mevduatlar:** Bankanın en temel fon kaynağı müşteri mevduatlarıdır. Mevduatlar vadesiz mevduat (hesap sahiplerinin istedikleri an çekebileceği, bankaya faiz maliyeti düşük kaynaklar), tasarruf mevduatı ve vadeli mevduatlar (belirli bir vade sonuna kadar bankada kalan, bankanın belirli faiz ödediği hesaplar) olarak alt gruplara ayrılır. Mevduat tabanı ne kadar geniş ve istikrarlı ise bankanın fonlama maliyeti genelde o kadar düşük ve risk profili o kadar sağlam olur. Zira mevduat, çoğunlukla **sigortalanmış ve dağınık bir kaynak** olduğundan, ani çekiliş olmadığı sürece bankaya ucuz fon sağlar. Bankalar için **mevduat çekilme riski (bank run)** kritik bir konudur; bu nedenle likidite riskinde mevduatın yapısı (vadesiz/vadeli, bireysel/kurumsal) önemle izlenir. • **Mevduat Dışı Kaynaklar (Borçlar):** Bankanın mevduatın ötesinde sağladığı borçlanmaları kapsar. **Merkez Bankası’ndan alınan borçlar** (ör. gecelik borç alma, repo işlemleri karşılığı alınan fonlar), **diğer bankalardan interbank piyasasında alınan krediler**, **repo yoluyla borçlanma** (bankanın elindeki menkul kıymetleri teminat göstererek kısa vadeli fon sağlaması) bu gruba girer. Ayrıca banka tarafından **ihraç edilen tahvil ve bonolar** da mevduat dışı önemli bir fonlama kalemidir. Bu menkul kıymet ihraçları genelde orta-uzun vadeli fon sağlar ve kurumsal yatırımcılardan borçlanma anlamına gelir. Mevduat dışı borçlar, bankanın fonlama esnekliğini artırır ancak genelde mevduattan daha yüksek faiz maliyetine sahiptir ve belirli vadede geri ödenmeleri gerekir (yenileme riski taşırlar). Bankanın **toplam borçları içindeki payı**, o bankanın ne ölçüde piyasadan borçlanmaya dayalı çalıştığını gösterir. Örneğin, mevduatı yetersiz olup daha çok sendikasyon kredileri ve tahvil ihraçlarına dayanan bir bankanın piyasa güvenine duyarlılığı daha yüksektir (piyasa koşulları kötüleştiğinde fon bulmak zorlaşabilir). • **Diğer Yükümlülükler:** Çeşitli kalemlerden oluşur. Bankanın ödemekle yükümlü olduğu **vergi borçları**, **ihraç ettiği menkul kıymetlerin faiz kuponları** henüz ödenmemiş ise bunlar, **karşılıklar** (örneğin davalar için ayrılan karşılıklar), **kiralama borçları** (banka operasyonel kira ile kullanıyorsa), ve **diğer çeşitli borçlar** bu grupta sayılabilir. Bu kalemlerin toplamı genelde pasifin küçük bir kısmıdır ancak artan karşılıklar veya ödenmemiş büyük bir gider kalemi dikkat çekebilir. Pasif kalemlerinin analizi, bankanın **fonlama yapısını ve likidite riskini** anlamak için gereklidir. Örneğin mevduatın pasif içindeki payı yüksekse, banka için **temel fon kaynağı mevduattır** ve genellikle bu iyi bir gösterge kabul edilir (zira mevduat, genelde istikrarlı ve düşük maliyetlidir). Eğer kısa vadeli piyasa borçlarının payı yüksekse, banka **likidite riskine** daha açık demektir; zira bu borçlar vadesinde yenilenemezse sorun çıkar. Aynı şekilde, yabancı para cinsinden borçlar yüksekse, banka **döviz kuru riski** taşıyor olabilir. Pasif tarafta uzun vadeli tahvil gibi kaynakların bulunması ise bankanın uzun vadeli fonlama imkânına sahip olduğunu gösterir ki bu, varlıklarını uzun vadeli kredilerle finanse etmesine yardımcı olur. ### Özkaynaklar ve Sermaye Yapısı **Özkaynak (Özsermaye)**, bankanın sahiplerine ait finansal kaynaklarıdır. Özkaynak genel olarak **ödenmiş sermaye, yedek akçeler, geçmiş yıllar kârları** ve cari döneme ait **net kâr/zarar** kalemlerinden oluşur. Bankanın özkaynak düzeyi, risklere karşı tampon görevi görür. Düzenleyici otoriteler bankaların belirli bir özkaynak yeterliliğine sahip olmasını şart koşar. Özkaynağın bileşenleri: • **Ödenmiş Sermaye:** Hissedarların bankaya koyduğu başlangıç sermayesi ve sonraki sermaye artırımlarıdır. Bu, banka kurulurken veya gerektiğinde sermaye piyasalarından sağlanan çekirdek sermayedir. • **Sermaye Yedekleri:** Hisse ihracı sırasında oluşan primler, yeniden değerleme artışları gibi özkaynağın alt kalemleridir. • **Kâr Yedekleri:** Bankanın önceki yıllarda elde edip dağıtmayarak bünyede tuttuğu kârlardır. Örneğin, dağıtılmamış kârlar veya kanuni yedekler bu kapsamdadır. • **Dönem Net Kâr/Zarar:** Cari yılın gelir tablosu sonucunda elde edilen net kâr (veya zarar), dönem sonunda özkaynağa eklenir (veya zarar varsa özkaynağı azaltır). Bankanın **sermaye yapısı**, özkaynaklarının ne kadarının birinci sınıf sermaye (Ana Sermaye, Tier-1) olduğuyla da ilgilidir. Uluslararası düzenlemelere göre özkaynaklar **Tier-1 (Çekirdek Sermaye)** ve **Tier-2 (İkinci Basamak Sermaye)** olarak ayrılır. Tier-1 sermaye, **hissedar özkaynağı ve dağıtılmamış karlar** gibi yüksek kalitede sermayeyi içerir ve bankanın en güvenilir tamponudur. Tier-2 sermaye ise **yeniden değerleme fonları, borç niteliğindeki sermaye benzeri krediler** gibi ikinci düzey unsurlardır ve acil durumda belli ölçüde kayıpları karşılayabilse de Tier-1 kadar güçlü kabul edilmez. Bankanın toplam özkaynak yapısı, risklere karşı dayanıklılığını belirler; **yüksek özkaynak/aktif oranı** genelde güvenli bir bankaya işaret ederken, düşük özkaynak oranı banka için kırılgan bir yapı anlamına gelebilir. Özkaynak düzeyi aynı zamanda bankanın **kaldıraç oranını** tersinden gösterir. Özkaynak ne kadar küçük, borçla finanse edilen kısım (aktiflerin ne kadarının borçla finanse edildiği) ne kadar büyükse, banka o kadar yüksek kaldıraç kullanıyor demektir. Bankalar genellikle reel sektöre göre çok daha yüksek kaldıraçla çalışır (yani özkaynaklarının katlarca üzerinde aktif büyüklüğüne sahiptirler) çünkü iş modelleri bunu gerektirir; ancak kaldıraç yükseldikçe risk de yükselir. **Özetle**, bilanço kalemleri bankanın iş modelini ve risk profilini yansıtır: Hangi varlıklara yatırım yaptığı, bunları hangi kaynaklarla finanse ettiği ve olası şoklara karşı ne kadar sermaye tamponu bulunduğu bu kalemlerin bileşimiyle ortaya çıkar. ## Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Bilanço İlişkisi Bankalar, bilançolarındaki varlık ve yükümlülükleri yöneterek çeşitli finansal riskleri kontrol altında tutmaya çalışırlar. Başlıca risk türleri **likidite riski, kredi riski, piyasa riski (özellikle faiz oranı riski ve döviz kuru riski)** ve **sermaye yetersizliği riski** olarak sayılabilir. Bu risklerin her biri bilanço ile yakından ilişkilidir. ### Likidite Riski Yönetimi **Likidite riski**, bankanın kısa vadeli yükümlülüklerini karşılayacak nakdi veya likit varlığı bulamama riskidir. Bankalar, vadesi gelmiş mevduat çekilişlerini veya diğer ödemeleri yapmak için yeterli nakde sahip olamazsa likidite riski gerçeğe dönüşür ve güven erozyonu hızlıca **bankaya hücum (bank run)** şeklinde zincirleme bir krize yol açabilir. Likidite riski, bankanın bilançosundaki **vade uyumsuzluğundan** kaynaklanır: Aktiflerin büyük kısmı uzun vadeli kredilerde iken pasiflerin çoğu kısa vadeli mevduat ise, bankanın her an likit hale getiremeyeceği varlıklara karşı aniden çekilebilecek yükümlülükleri var demektir. Bu durumda mevduat çıkışları arttığında banka likidite sıkıntısı yaşar. Likidite riskini yönetmek için bankalar bilançolarında **yüksek kaliteli likit varlıklar** bulundururlar (ör. nakit, merkez bankası mevduatı, devlet tahvili gibi kolay nakde çevrilebilir ve değerini koruyan varlıklar). Bankaların likidite riskine karşı kullandığı temel metriklerden biri **Likidite Karşılama Oranı (LCR)**’dır. LCR, bankanın 30 gün boyunca ciddi bir stres döneminde karşılaşacağı nakit çıkışlarını, eldeki yüksek kaliteli likit aktiflerle karşılama kapasitesini ölçer. Basel III standartlarına göre bu oranın %100 veya üzerinde olması beklenir, yani 30 günlük muhtemel net çıkış kadar likit rezerv bulunmalıdır. Ayrıca bankalar **Mevduat/Kredi oranı** gibi göstergelere de bakarlar. Mevduat/Kredi oranı, **mevduatların toplam kredileri karşılama oranını** gösterir. Örneğin bu oran %100’ün altındaysa, banka verdiği kredileri finanse etmek için mevduattan daha fazla kredi ya da borç bulmuş demektir; bu da likidite açısından daha kırılgan bir durum yaratabilir. Oranın %100’ün üzerinde olması ise bankanın kredilerinin tamamının mevduatlarla finanse edilebildiğini, hatta kullanılmamış mevduat fazlası olduğunu gösterir ki likidite açısından rahattır. Likidite riski yönetiminde bilanço verilerinin düzenli analizi şarttır. Bankalar **aktif-pasif yönetimi (Asset-Liability Management - ALM)** komiteleri aracılığıyla vade uyumunu takip eder, likidite stres testleri yapar ve gerektiğinde **merkez bankası imkânları** veya **piyasa borçlanmaları** ile likidite sağlar. Risk yönetimi politikaları, belirli bir seviyede likit aktif tutulmasını, büyük mevduat çıkışlarına karşı senaryolar hazırlanmasını içerir. **Likidite tamponları** sayesinde bankalar hem kendi itibarlarını korur hem de finansal sistemin istikrarına katkıda bulunurlar (likidite sorunu yaşayan bir banka, panik ortamında diğer sağlam bankalara bile sirayet edebilir, bu yüzden her bankanın likiditeye duyarlı olması kritik önemde kabul edilir). ### Kredi Riski Yönetimi **Kredi riski**, banka için en büyük risk türlerinden biridir ve verdiği kredilerin geri ödenmeme olasılığını ifade eder. Banka bilançolarının aktif tarafında yer alan **kredi portföyü**, banka kârının ana kaynağı olsa da, bu portföy içindeki gecikmeler veya temerrütler bankaya zarar yazabilir. Örneğin, bir kredi müşterisi anapara veya faiz ödemesini yapamazsa, banka bu kredi için zarar karşılığı ayırmak ve sonunda tahsil edemezse zararı özkaynağından karşılamak durumundadır. Kredi riski yönetimi, **kredi verme süreçlerinden** başlar: Bankalar, kredi verirken müşterinin kredi değerliliğini (rating/skorlamasını) analiz eder, teminatlar alır, sektörel ve coğrafi dağılımı dengeler. **Kredi portföyünün çeşitlendirilmesi (diversification)** kredi riskini azaltmanın temel yollarından biridir. Örneğin, sadece tek bir sektöre yoğun kredi vermek o sektördeki bir krizde bankayı zor durumda bırakabilir; bu yüzden farklı sektörlere, bölgelere ve müşteri tiplerine dağıtılmış bir kredi portföyü tercih edilir. Bilanço açısından, **takipteki krediler oranı** (non-performing loan ratio, NPL oranı) önemli bir göstergedir. Bu oran, toplam krediler içinde ödenmesinde problem çıkan (genelde 90 günden fazla gecikmiş) kredilerin payını gösterir. Yükselen NPL oranı, kredi riskinin gerçekleştiğine işarettir ve bankanın kârlılığını ve sermayesini tehdit eder. Bankalar bu nedenle NPL oranlarını düşük tutmaya çalışır, sorunlu kredileri erken tespit edip yeniden yapılandırma, teminatları nakde çevirme gibi yöntemlerle zararı minimize etmeye çalışırlar. ![[grafikborc.png]] Ayrıca bankalar kredi riski için **karşılık politikaları** uygular. Gelir tablosunda kredi zarar karşılığı ayırarak olası batık kredilerin etkisini önceden özkaynaklarında yastıklarlar. Düzenleyici otoriteler de kredi riskine yönelik olarak belirli karşılık oranları ve sermaye yükümlülükleri getirir (Basel kapsamında kredilerin risk ağırlıkları yoluyla sermaye yeterlilik oranına etkisi vb. bu yüzden ortaya çıkar). Kredi riski yönetiminde amaç, **her bir kredi için beklenen zararın doğru fiyatlanması** (faiz oranına yedirilmesi) ve **beklenmedik zararlar** için yeterli sermaye tutularak bankanın iflasa sürüklenmesinin önlenmesidir. Bilanço, burada kritik bir rol oynar: Kredi portföyünün büyüklüğü, dağılımı ve kalitesi, sermaye ile birlikte analiz edilerek bankanın **kredilerden doğabilecek maksimum kaybı** absorbe edip edemeyeceği değerlendirilir. ### Faiz Oranı Riski Yönetimi **Faiz oranı riski**, değişen piyasa faiz oranlarının bankanın hem karını (net faiz marjını) hem de bilanço değerini olumsuz etkileyebilme riskidir. Bankalar, faiz oranı riskiyle doğal olarak karşı karşıyadır çünkü **aktifleri (krediler, menkul kıymetler)** ile **pasifleri (mevduatlar, borçlar)** genellikle farklı vade ve faiz yapısına sahiptir. Örneğin, banka 5 yıllık sabit faizli krediler verirken, mevduatlarının önemli bir kısmı 3 aylık değişken faizli olabilir. Faiz oranları piyasalarda yükseldiğinde, bankanın mevduata ödediği faiz kısa sürede artarken, sabit faizli uzun vadeli kredilerinin getirisi sabit kalır; bu durum **net faiz marjını** daraltır (bankanın kârını düşürür). Tersi bir durumda, faizler düşünce, banka mevduat faizini hızla azaltabilirken, elindeki yüksek faizli kredilerden sabit gelir elde etmeye devam ederek marjını yükseltebilir. Faiz riski sadece karlılığı değil, bilançonun piyasa değerini de etkiler. Bankanın elindeki **tahvil portföyü** faiz oranlarıyla ters yönlü hareket eder: Faizler yükselince tahvillerin piyasa değeri düşer, bankanın bilançosundaki menkul kıymetlerin değeri eriyebilir. Eğer bu tahviller _satılmaya hazır (AFS)_ portföyde ise, değer düşüşleri özkaynakları azaltan **değerleme zararları** olarak bilançoya yansır. Bankanın verdiği sabit faizli kredilerin ekonomik değeri de faiz değişimlerinden etkilenir (yeni yüksek faizli enstrümanlar karşısında eski düşük faizli kredilerin değeri görece azalır). Bu nedenlerle, faiz oranı riski bankanın **ekonomik değerini** de sarsabilir. Özetle, **faiz oranı riski bankanın gelir tablosunu ve bilanço değerini çok boyutlu etkileyen bir risktir**. >[!tip] Tahvil Fiyatı - Faiz İlişkisi >Faiz oranları yükseldiğinde, yeni ihraç edilen tahviller daha yüksek getiri sunar. Bu durum, mevcut düşük faizli tahvillerin cazibesini azaltır ve bu tahvillerin fiyatlarının düşmesine neden olur. >Faiz oranları düştüğünde ise mevcut yüksek faizli tahviller daha cazip hale gelir ve bu tahvillerin fiyatları yükselir. Risk yönetimi açısından bankalar **Faiz Uyumluluk Raporları** hazırlar ve çeşitli duyarlılık analizleri yaparlar. Örneğin, **GAP analizi** ile belirli vadelerdeki faiz duyarlılıklı varlık ve yükümlülüklerini karşılaştırırlar (faize duyarlı getiri/gider farkını ölçerler). Eğer 1 yıllık süre içinde yenilenecek (veya değişken faize dönecek) aktif miktarı, pasif miktarından çok fazlaysa, banka bu dönemde faiz hareketlerine açıktır. Bankalar **repricing gap** adı verilen bu farkı olabildiğince kapatmaya çalışır veya **hedging (riskten kaçınma)** araçları kullanır. | **Hedging Aracı** | **Kullanım Amacı** | **Risk Türü** | **Kullanım Alanı** | | ------------------------------------------------ | -------------------------------------------- | ------------------------------ | ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- | | **Faiz Swapları (Interest Rate Swaps)** | Faiz oranı dalgalanmalarından korunmak | Faiz oranı riski | Sabit faiz ödemelerini değişken faizle, değişken faizi sabitle değiştirmek için kullanılır. Bankalar, faiz oranı dalgalanmalarına karşı korunma sağlar. | | **Çapraz Döviz Swapları (Cross Currency Swaps)** | Döviz kuru ve faiz oranı riskini azaltmak | Döviz kuru ve faiz oranı riski | İki farklı para biriminde hem anapara hem de faiz ödemeleri karşılıklı değiştirilir. Döviz cinsi yükümlülüklerin korunmasında kullanılır. | | **Forward Sözleşmeleri (Forward Contracts)** | Döviz kuru ve faiz riskini sabitlemek | Döviz kuru ve faiz oranı riski | Belirli bir tarihte sabitlenmiş döviz kuru veya faiz oranıyla varlık ve yükümlülüklerin değerlerini sabitler. Gelecekteki kur/faiz belirsizliğini ortadan kaldırır. | | **Vadeli İşlem Sözleşmeleri (Futures)** | Döviz, faiz, emtia risklerini yönetmek | Döviz, faiz, emtia riski | Standartlaştırılmış borsa kontratlarıdır; vade sonunda alım/satım yükümlülüğü sağlar. Kur veya faiz değişimlerine karşı korunmak için kullanılır. | | **Opsiyonlar (Options)** | Döviz kuru ve faiz oranı risklerini azaltmak | Döviz, faiz, piyasa riski | Belirli bir fiyattan belirli bir tarihe kadar varlık alma veya satma hakkı sağlar. Özellikle döviz kurlarındaki ani dalgalanmalara karşı tercih edilir. | | **Forward Sözleşmeleri** | Kur ve faiz oranı belirsizliğini azaltmak | Döviz kuru ve faiz riski | Standart olmayan, özel şartlarda yapılan ileri vadeli alım/satım anlaşmalarıdır. İhracat/ithalat işlemlerinde döviz riskini bertaraf etmek için kullanılır. | | **Kredi Temerrüt Takasları (CDS)** | Kredi riskine karşı korunma | Kredi riski | Borçlunun ödeme yükümlülüğünü yerine getirememesi durumunda zararları telafi eder. Bankalar kredi portföylerinin riskini azaltmak amacıyla kullanır. | | **Opsiyonlar (Options)** | Faiz, döviz ve piyasa riskini yönetmek | Döviz, faiz, piyasa riski | Belirli bir fiyattan bir varlığı alma _(call opsiyon)_ veya satma _(put opsiyonu)_ hakkı sağlar. Belirtilen risk azaltımı yanında spekülasyon amaçlı da kullanılabilir. | Hedging kapsamında, bankalar **faiz swapları, forward rate agreement (FRA)** veya **opsiyonlar** gibi türev ürünler kullanarak faiz riskini azaltabilirler. Örneğin, sabit faizli uzun vadeli kredi portföyüne karşılık banka, aynı miktarda sabit faiz ödeyip değişken faiz alan swap yaparak, aslında kredi portföyünü ekonomik olarak değişken faizli hale getirebilir. Böylece faiz yükselirse swap sayesinde getiri artışı elde ederek kaybı telafi eder. Düzenleyici tarafta, **Bankacılıkta Faiz Oranı Riski (IRRBB)**, Basel düzenlemelerinde **Pilar 2** kapsamında değerlendirilen bir risk türüdür. Bankaların, bankacılık kitaplarında (trade amaçlı olmayan portföy) faiz riskini ölçmeleri ve belirli limitler dahilinde tutmaları beklenir. Düzenleyiciler genellikle _faiz şoku senaryolarında bankanın ekonomik değerinin belli bir yüzdeden fazla düşmemesini_ şart koşar. Bu da bankaların bilançolarını faiz riskine karşı dirençli tutmasını gerektirir. ### Döviz Kuru Riski Yönetimi **Döviz kuru riski (kur riski)**, döviz kurlarındaki dalgalanmaların bankanın finansal durumu üzerinde yarattığı risktir. Özellikle uluslararası işlem yapan veya bilançosunda yabancı para cinsinden varlık ya da borç bulunduran bankalar için önemlidir. Döviz kuru riski, bankanın **döviz pozisyonundan** kaynaklanır: Eğer bankanın yabancı para varlıkları ile yabancı para yükümlülükleri eşit değilse (açık pozisyon), kur değişimleri banka lehine veya aleyhine sonuçlar doğurabilir. Örneğin, bankanın $ cinsinden kredi portföyü, $ cinsinden mevduatlarından fazla ise; TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi durumunda, dolar cinsi alacaklarının TL karşılığı artar (kâr yazar), değer kazanması durumunda ise azalır (zarar yazar). Döviz riski yönetiminde bankalar genellikle **açık pozisyon limitleri** belirler. Türkiye gibi ülkelerde yasal olarak da _Net Genel Döviz Pozisyonu / Özkaynak_ oranı için sınırlar konur (mesela BDDK bankaların döviz açık pozisyonlarının özkaynaklarının %20’sini aşmamasını şart koşabilir). Bu, döviz riskinin kontrol altında tutulmasını sağlar. Bankalar döviz pozisyonlarını günlük olarak takip eder; aşırı açık veya uzun pozisyonlardan kaçınmaya çalışır. Bu tür sınırlar TCMB’nin para politikasının yönlendirici gücü açısından da önemlidir. Ayrıca, kur riskine karşı **hedging** yöntemleri kullanılır: **Döviz forward** ve **swap** işlemleri ile bankalar döviz alım-satım vadeli anlaşmalar yaparak kendilerini kur dalgalanmalarına karşı koruyabilir. Mesela büyük bir yabancı para kredi dönüşü bekleyen banka, o parite için forward satışı yaparak kur sabitlemesi gerçekleştirebilir. Böylece kur oynasa dahi beklediği geliri TL bazında garanti altına alır. Kur riski sadece döviz pozisyonundan değil, aynı zamanda yabancı para cinsinden kredilerin geri ödeme performansından da etkilenir. Döviz geliri olmayan bir müşteriye döviz kredisi verilmesi, kur arttığında müşterinin ödeme gücünü zayıflatabilir ve kredi riski yaratabilir. Bu nedenle, bankalar yabancı para kredileri genelde döviz geliri olan müşterilere vermeyi tercih eder veya bu riski fiyatlama/kredi limitiyle yönetir. Özetle, döviz kuru riski bankanın bilançosunda **döviz cinsi aktif-pasif dengesizliğinden** doğar ve risk yönetimi, bu dengesizliğin kısıtlanmasını ve gerektiğinde türev ürünlerle nötrlenmesini hedefler. Kur riskinin iyi yönetilmemesi, kur şoklarında bankanın sermaye yeterliliğini hızla aşındırabilir, bu nedenle kritik bir risk alanıdır. ### Sermaye Yeterliliği ve Regülasyonlar Bankaların karşılaştığı risklerin tamamı, nihayetinde bankanın sahip olduğu **sermaye tamponu** ile karşılanır. Bu nedenle **sermaye yeterliliği**, risk yönetiminin merkezinde yer alır. Düzenleyici otoriteler (ör. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu - **BDDK**; uluslararası düzeyde Bank for International Settlements - **BIS**) bankalar için asgari sermaye yeterlilik oranları belirlemiştir. **Sermaye Yeterlilik Oranı (Capital Adequacy Ratio, CAR)**, bankanın sahip olduğu özkaynakların (sermaye benzeri kalemler de dahil) risk ağırlıklı varlıklara oranıdır. Bu oran kabaca, bankanın üstlendiği risklere karşı ne kadar sermaye bulundurduğunu gösterir. $ CAR = \frac{\text{Tier 1 Sermaye + Tier 2 Sermaye}}{\text{Risk Ağırlıklı Toplam Varlıklar}} $ Bu oranın yüksek olması, bankanın potansiyel zararlara katlanabilecek güçlü sermayesi olduğunu, dolayısıyla iflas riskinin düşük olduğunu gösterir. 2008 finansal krizinden sonra BIS, bankaların CAR oranı için daha sıkı kurallar getirmiş ve özellikle **çekirdek sermaye (Tier-1) yeterliliğine** vurgu yapmıştır. Günümüzde Basel III çerçevesinde, bankalar için asgari sermaye yeterliliği oranı yaklaşık %8 (Tier-1 ve Tier-2 toplamı için) olarak belirlenmiş, ayrıca sermaye koruma tamponu ve karşı döngüsel tampon gibi ek sermaye gereksinimleriyle fiili olarak %10-12 aralığında bir sermaye tutulması hedeflenmektedir. Özkaynak kalitesini artırmak amacıyla da bunun büyük kısmının **Tier-1** (özkaynak ve benzeri enstrümanlar) olması istenir. **Risk Ağırlıklı Varlıklar (RWA):** Yukarıdaki formülde görülen risk ağırlıklı varlıklar, bankanın bilançodaki (ve bilanço dışı) varlıklarının risk derecelerine göre belirlenmiş ağırlıklarla çarpılması sonucu bulunur. Örneğin, nakit ve hazine bonosu gibi **risksiz** kabul edilen varlıklar için ağırlık %0 olabilirken, özel bir şirkete verilen teminatsız bir kredi için risk ağırlığı %100 veya daha fazla olabilir. Bu sayede, daha riskli varlıklar bankaya daha fazla sermaye yükümlülüğü getirir. Örneğin, toplam aktiflerin %50’si çok güvenli devlet tahvillerinden oluşan bir bankanın risk ağırlıklı varlıkları, tamamı ticari kredilerden oluşan bir bankaya göre daha düşük çıkacaktır. Sermaye yeterliliği hesabında her varlık sınıfına bir risk katsayısı uygulandığından, banka **varlık portföyünün risk profilini** iyi yöneterek sermaye verimliliğini de yönetmiş olur. Düzenlemeler sadece sermaye oranlarına değil, aynı zamanda kaldıraç oranına ve likidite oranlarına da odaklanır. **Kaldıraç Oranı (Leverage Ratio)**, bankanın Tier-1 sermayesinin (çekirdek sermayesinin) toplam maruz kalınan değerlere (bilanço aktifleri + bazı bilanço dışı kalemler) oranıdır. Basel III kapsamında %3 gibi bir asgari kaldıraç oranı şartı getirilmiştir. Bu, özkaynak/aktiflerin en az %3 olması gerektiği anlamına gelir ki pratikte bu oran çoğu bankada daha yüksektir (örneğin %5-10 arası). _Kaldıraç oranı, risk ağırlığı gözetmeksizin borçluluk düzeyini kontrol altına almayı amaçlar – yani risk ağırlıklı hesap olmasa bile, bankanın çok ince sermaye ile devasa bilançolar oluşturmasını engellemeye yöneliktir._ Son olarak, düzenleyiciler bankaların **likidite göstergelerini** de zorunlu tutar (LCR ve Net İstikrarlı Fonlama Oranı (NSFR) gibi), böylece bankalar sadece kâr maksimizasyonuna odaklanıp riskli bilanço yapıları kurmak yerine, belirli güvenlik sınırları içinde faaliyet göstermek durumunda kalır. Tüm bu oranlar (sermaye yeterliliği, kaldıraç, likidite) düzenli raporlanır ve limit aşımları yaptırımlara tabidir. Bu şekilde, bilanço kompozisyonu ve risk yönetimi disipline edilir ve finansal sistemin genel sağlığı korunmaya çalışılır. ## Bilançonun Analizinde Kullanılan Finansal Oranlar Banka bilançolarını anlamak ve karşılaştırmak için çeşitli finansal oranlar kullanılır. Bu oranlar, bilanço kalemlerindeki ilişkileri veya bilanço ile gelir tablosu arasındaki ilişkileri matematiksel olarak ifade ederek bankanın likidite, kârlılık, sermaye yapısı ve risk durumunu özetler. ### Likidite Oranları • **Kredi/Mevduat Oranı (Loan-to-Deposit Ratio)** veya **Mevduat/Kredi Oranı:** Bankanın verdiği kredilerin mevduatlara oranını gösterir. Örneğin kredi/mevduat oranı %80 ise, bankanın topladığı mevduatların %80’ini kredi olarak dağıttığını, kalanını likit aktiflerde tuttuğunu gösterir. Oranın %100’ü aşması, bankanın mevduatından daha fazla kredi verdiğini (farkı başka kaynaklarla finanse ettiğini) gösterir ki likidite açısından daha riskli olabilir. Çok düşük olması (%50 gibi) ise bankanın atıl fonlarının fazla olduğunu veya kredi verme konusunda muhafazakâr davrandığını gösterebilir. İdeal aralık, bankanın iş modeline göre değişmekle beraber genelde %80-100 arası makul kabul edilir. Mevduat/kredi oranı ise bunun tersidir ve genelde likiditeye daha olumlu bakış için kullanılır. • **Likidite Karşılama Oranı (Liquidity Coverage Ratio - LCR):** Önceki kısımda bahsedildiği gibi bankanın 30 günlük stres senaryosundaki net nakit çıkışlarını yüksek likit değerlerle karşılama yüzdesidir. Basel III’e göre bu oranın en az %100 olması istenir. LCR, kısa vadeli likidite riskine karşı en önemli göstergelerdendir. Bankanın elindeki likit rezervlerin ne ölçüde yeterli olduğunu sayısal olarak ortaya koyar. $\text{LCR} = \left( \frac{\text{Yüksek Kaliteli Likit Varlıklar (HQLA)}}{\text{Net Nakit Çıkışları (30 gün)}} \right) \times 100$ • **Net İstikrarlı Fonlama Oranı (Net Stable Funding Ratio - NSFR):** Bu oran, bankanın daha uzun vadeli yapıda istikrarlı fon kaynaklarının, uzun vadeli varlıklarını finanse etmeye yetip yetmediğini ölçer. 1 yıl ve daha uzun vadeli veya çekirdek mevduat gibi istikrarlı fonların, 1 yıl ve daha uzun vadeli varlıkları karşılama oranıdır. NSFR de %100 ve üzeri olmalıdır (Basel III standardı). Bu oran, bankanın fonlama vade uyumunu göstererek orta-uzun vadeli likidite riskini izler. $ \text{NSFR} = \left( \frac{\text{Mevcut İstikrarlı Fonlama Tutarı}}{\text{Gerekli İstikrarlı Fonlama Tutarı}} \right) \times 100 $ >[!error] Likidite oranları genel olarak bankanın **nakit akışlarına dayanıklılığını** gösterir. Yüksek likidite oranları, bankanın stres durumlarında ödemelerini aksatmadan sürdürebileceği anlamına gelirken, düşük oranlar likidite krizi olasılığının yüksek olduğuna işaret eder. ### Sermaye Yeterlilik Oranları • **Sermaye Yeterlilik Oranı (SYR veya CAR):** Bankanın **Toplam Sermayesinin (Tier-1 + Tier-2)** **Risk Ağırlıklı Varlıklara** bölünmesiyle bulunan orandır. Bankanın tüm risklerine karşı ne kadar sermaye ayırdığını gösterir. Düzenleyici asgari oranlar ülkeye ve yıla göre değişebilse de, %12 civarı güçlü bir sermaye yapısına işaret eder. SYR ne kadar yüksekse, banka o kadar sağlam kabul edilir ve beklenmedik zararları özkaynaklarından karşılayabilir. Bu oran aynı zamanda bankanın büyüme kapasitesini de etkiler; düşük SYR’li bir banka, yeni kredi vermek için öncelikle sermayesini artırmak durumundadır. • **Çekirdek Sermaye Oranı (Common Equity Tier-1 Ratio, CET1 Ratio):** Toplam sermaye yerine sadece **birincil çekirdek sermayenin** (öz kaynak, geçmiş karlar vs. – en yüksek kalite sermaye) risk ağırlıklı varlıklara oranıdır. Bu metrik, sermaye kalitesini vurgular. Basel III ile CET1 oranı için ayrı asgari limitler getirilmiştir (asgari %4.5 + tamponlar). Yatırımcılar ve analistler, bankanın gerçek kayıp absorbe etme kapasitesini görmek için CET1 oranına bakarlar. • **Kaldıraç Oranı:** Tier-1 sermayenin (özsermaye benzeri çekirdek sermayenin) toplam varlıklarına (ya da maruz kalınan tutarlara) oranıdır. Bu oranın düşük olması, bankanın yüksek kaldıraç kullandığını (az sermaye ile çok varlık tuttuğunu) gösterir. Örneğin kaldıraç oranı %5 ise, Tier-1 sermaye/Toplam Aktif = %5 demektir (yani kaldıraç 20x gibi düşünülebilir). Basel III’e göre minimum %3 sınırı getirilmiştir ancak uygulamada bankalar genelde %5-10 arası kaldıraç oranlarına sahiptir. Bu oran, risk ağırlığına bakmaksızın bir ihtiyat ölçüsü olarak izlenir. >[!error] Sermaye oranları, bankanın **iflas riskini ve şok emme kapasitesini** yansıtır. Yüksek sermaye oranına sahip bankalar, kredi veya piyasa şoklarında daha dirençli olurlar ve düzenleyici baskılara karşı nispeten rahattırlar. ### Kârlılık Oranları • **Özsermaye Kârlılığı (Return on Equity, ROE):** Net karın özkaynaklara bölünmesiyle bulunur. Özkaynak yatırımcılarının yatırdığı sermayenin ne kadar getiri ürettiğini gösterir. Örneğin ROE %15 ise, banka özkaynakların her 100 TL’si için 15 TL net kar elde etmiş demektir. Bankacılık sektöründe ROE, sermaye yeterlilik gereksinimleri nedeniyle önemli bir performans göstergesidir; banka çok fazla sermaye tutuyorsa kârlılığı düşebilir, optimum sermaye ile çalışıyorsa karlılığı artar. Yüksek ROE, bankanın verimli çalıştığını ve kârlılığının iyi olduğunu gösterir, ancak aşırı yüksek ROE bazen yüksek risk alındığına da işaret edebilir (kaldıracın çok yükseltilmesi veya riskli alanlarda faaliyetlere girişilmesi gibi durumlar). • **Aktif Kârlılığı (Return on Assets, ROA):** Net kârın toplam aktiflere oranıdır. Bankanın varlıklarını ne kadar verimli kullandığını gösterir. ROA %1 ise, bankanın aktif büyüklüğünün her 100 TL’si için 1 TL net kar üretilmiştir. Bankacılıkta ROA genelde %1 civarı veya altında seyredebilir (bu, bankanın yüksek kaldıraçla çalışmasının doğal sonucudur; net kârın aktiflere oranı düşüktür ama aynı net kârın özkaynağa oranı yüksektir). ROA, bankanın toplam kaynaklarıyla elde ettiği verimi ölçmede kullanılır ve bankalar arası karşılaştırmada kaldıraç etkisini de içermesi açısından anlamlıdır. • **Net Faiz Marjı (Net Interest Margin, NIM):** Kârlılık analizi için kilit göstergelerden biridir. NIM, bankanın faiz getiren varlıklarından elde ettiği faiz gelirleri ile faiz maliyeti olan yükümlülüklerine ödediği faiz giderleri farkının, faiz getiren varlıklarına oranıdır. $\text{NIM} = \frac{\text{Faiz Gelirleri} - \text{Faiz Giderleri}}{\text{Ortalama Faiz Getiren Aktifler}}$ Bu oran bankanın temel bankacılık faaliyet kârlılığını ölçer. Örneğin NIM = %3, bankanın kredi-mevduat spread’inden yüzde 3 marj elde ettiğini gösterir. Faiz oranları, rekabet ve varlık-pasif vade yapısı NIM’i etkiler. Yükselen faiz ortamında genelde NIM daralabilir (mevduat faizleri daha hızlı yükselir), düşen faiz ortamında NIM genişleyebilir, ancak bu bankanın duyarlılığına bağlıdır. >[!error] Kârlılık oranları, bankanın **hissedar değeri yaratma** başarısını gösterir. Yüksek ve sürdürülebilir kârlılık oranları, bankanın iş modelinin sağlıklı olduğuna işaret ederken, sektör ortalamasının çok altında kalan kârlılıklar problem sinyali olabilir (ya riskler gerçekleşmiş karlılığı düşürmüştür ya da verimsiz yönetim söz konusudur). Kârlılık oranları mutlaka risk ve sermaye yapısı bağlamında yorumlanmalıdır; yüksek kaldıraçla elde edilen yüksek ROE, bankanın ciddi risk altında olduğu anlamına gelebilir. ### Diğer Oranlar ve Göstergeler • **Aktif Kalitesi Göstergeleri:** _Takipteki Kredi Oranı (NPL oranı)_ ve bu oranın yanında **kredi karşılık oranı** (NPL’lere karşı ayrılan karşılıkların miktarı) da bu başlıkta değerlendirilir. Örneğin brüt NPL oranı %5 ise ve karşılıkların NPL’leri karşılama oranı %70 ise, bu bankanın sorunlu kredilerinin önemli kısmını zaten zarar olarak yazıp karşılamış olduğu görülebilir. Bu tür oranlar bilanço aktif kalitesini yansıtır. • **Likidite Yapısı Göstergeleri:** _Kısa Vadeli Fonlama Oranı_ gibi göstergeler, bankanın toplam yükümlülüklerinin ne kadarının kısa vadeli olduğunu gösterir. Örneğin, mevduatlarının %30’u vadesiz ise bu aslında her gün çekilebilir anlamına gelir, ancak fiiliyatta istatistiki olarak belli bir sürdürülebilirlik vardır. Bir bankanın stres senaryolarında ne kadar fonun hızla çıkabileceği likidite yapısı analizinde incelenir. • **Bilanço Büyüklüğü ve Pazar Payı Göstergeleri:** Bankanın aktif toplamı ve bu toplam içindeki kalemlerin sektördeki payları (ör. toplam kredilerde % kaç paya sahip, mevduatta kaçıncı büyük vb.) bankanın büyüklük ve rekabet göstergeleridir. Bunlar risk yönetiminden ziyade stratejik ve ölçekle ilgili olsa da, büyük bankalar _“too big to fail”_ durumları yaratabildiği için düzenleyici perspektifte önem taşır. • **Risk Ağırlıklı Varlık / Toplam Varlık Oranı:** Bu gösterge, bankanın varlıklarının ne kadar riskli olduğuna dair bilgi sağlar. Örneğin toplam aktif = 100 birim iken risk ağırlıklı aktif = 50 birim ise, varlıkların çoğu düşük riskli (muhtemelen devlet tahvili vb.) iken, eğer risk ağırlıklı aktif = 100 birim ise varlıklar ortalama %100 risk ağırlığına sahiptir (tamamen kredi gibi riskli varlıklar). Bu oran bankanın kâr marjı ile de ilişkili olabilir; genelde daha yüksek riskli varlıklar daha yüksek getiri (faiz) sağlar. Bir diğer ifadeyle bu oranın yüksek olması bankanın daha riskli ama potansiyel olarak daha kârlı alanlara yöneldiğine işaret edebilir. >[!error] **Finansal oranlar**, ham bilanço rakamlarını anlamlandırmamıza yardımcı olur. Bu oranlar zaman içinde trend olarak da izlenir (örneğin, bir bankanın ROE’si son 5 yılda düşüyor mu çıkıyor mu, SYR’si regülasyon sınırına yakın mı gibi…). Ayrıca benzer ölçekli bankalarla karşılaştırma yaparak görece performans ve risk analizi yapılabilir. Oran analizi yaparken, bankanın faaliyet gösterdiği ekonomik koşullar ve düzenleyici değişiklikler de dikkate alınmalıdır; tek başına bir oran, bağlam olmadan yanlış yorumlara yol açabilir. Yine de, gerek akademik çalışmalarda gerekse sektör uygulamalarında bu oranlar bankanın bilanço yapısını değerlendirmede vazgeçilmez araçlardır. ## Örnekler ve Görselleştirmeler Bir ticari bankanın bilançosunu ve temel oranlarını somut bir örnek üzerinden inceleyelim. Aşağıdaki görsel, **ABD bankacılık sektörünün toplu bilançosunun** varlık (mavi) ve yükümlülük (turuncu) dağılımını gösteren bir infografiktir. Bu grafik, bankaların aktiflerinde kredilerin ve menkul kıymetlerin, pasiflerinde ise mevduatın ağırlığını görsel olarak ortaya koymaktadır. Örneğin, ABD bankalarının toplam aktifleri içinde **krediler ve kiralamalar %53** pay ile en büyük dilimi oluştururken, diğer tarafta **mevduatlar** (özellikle vadesiz ve tasarruf mevduatları) pasiflerin önemli kısmını teşkil etmektedir. Bu tarz bir dağılım, ticari bankaların genel olarak mevduat toplayıp kredi verme iş modelini yansıtır. Grafiğin alt kısmındaki notta da belirtildiği üzere, 2022 sonu itibarıyla ABD bankaları aktiflerinden ortalama %4.54 faiz getirisi elde ederken, mevduat ve borçlanmalarına %1.17 faiz ödemiş; bu da yaklaşık **%3.37 net faiz marjı** anlamına gelmiştir (bankaların kârlılığının önemli bir göstergesi). ![[ABDSektor.png|600]] Tek bir bankanın bilançosunu basitleştirerek de analiz yapmak mümkündür. Diyelim ki **Banka A** isimli bir bankanın temel bilanço kalemleri aşağıdaki gibidir. |**Bilanço Kalemi**|**Tutar (milyon TL)**|**Dağılım (%)**| |---|---|---| |**Aktifler**||**100%**| |Nakit ve Nakit Benzerleri|20,000|10%| |Menkul Kıymetler|30,000|15%| |Krediler (Toplam)|120,000|60%| |Diğer Aktifler|30,000|15%| |**Toplam Aktif**|**200,000**|**100%**| |**Pasifler + Özkaynaklar**||**100%**| |Mevduatlar|140,000|70%| |İhraç Edilen Menkul Kıymetler ve Borçlar|30,000|15%| |Diğer Yükümlülükler|10,000|5%| |Özkaynaklar|20,000|10%| |**Toplam Pasif + Özkaynak**|**200,000**|**100%**| ![[Pasif ve Özkaynak Dağılımı.png]] Yukarıdaki tablo, Banka A’nın 200 milyar TL’lik bir aktif büyüklüğe sahip olduğunu gösteriyor. Aktiflerin %60’ı kredilerden, %15’i menkul kıymetlerden oluşuyor; yani banka ağırlıklı olarak kredi vererek gelir elde eden bir profil sergilemekte. Nakit ve benzerlerinin %10 olması likidite tamponu bulunduğunu, diğer aktifler de %15 pay ile muhtelif kalemler içerdiğini gösteriyor. Pasif tarafta ise mevduatlar 140 milyar TL ile finansmanın %70’ini sağlıyor; banka için ana fon kaynağının mevduat söylemek mümkün. Mevduatın bu kadar yüksek paya sahip olması, fonlama yapısının sağlıklı olduğuna bir işarettir (zira mevduat genelde istikrarlı bir kaynaktır). Banka bunun yanında 30 milyar TL kadar tahvil ihraç etmiş veya borç almış (%15) ve bu kısım ikinci büyük fon kaynağı olarak görülüyor. Özkaynaklar 20 milyar TL ile toplamın %10’u kadar; bu oran sermaye yeterliliği açısından makul görünüyor. Bu bilançoya dayanarak bazı oranları hesaplayabiliriz. • **Kredi/Mevduat Oranı:** 120,000 / 140,000 = **%85.7**. Bu oran %100’ün altındadır; yani bankanın mevduatı kredi vermeye yetmiş ve hatta mevduat fazlası likit aktiflerde tutulmuştur. Likidite açısından rahat bir durumdadır. • **Likidite Karşılama Oranı (LCR):** Hesaplamak için daha detaylı nakit akış verisi gerekir ancak yüksek seviyede nakit ve Hazine tahvili (menkul kıymetlerin bir kısmı) tuttuğunu varsayarsak, muhtemel bir stres durumunda 30 gün için yeterli likiditeye sahip olduğunu düşünebiliriz. Örneğin, 20 milyar TL yüksek kaliteli likit aktif olduğunu ve 30 günde net 15 milyar TL çıkış olacağını varsayalım: LCR = 20/15 = **%133** çıkar, bu da düzenleyici sınırın üzerinde, iyi bir likidite pozisyonu demektir. ![[Likidite Karşılama Oranı (LCR).png]] • **Sermaye Yeterlilik Oranı (CAR):** Banka A’nın özkaynağı 20,000’dir. Risk ağırlıklı varlıklarını hesaplamak için varlıklarının risk profiline bakarız. Diyelim ki kredilerin risk ağırlığı %100 (tam riskli), menkul kıymetlerin %50 (çoğu devlet tahvili, bir kısmı özel sektör bonosu), nakdin %0, diğer aktiflerin ortalama %100. Bu durumda RWA şöyle olur: Krediler 120,000 (x%100), Menkul kıymetler 30,000 x %50 = 15,000, Nakit 0, Diğer 30,000 x %100 = 30,000. Toplam **Risk Ağırlıklı Varlık = 165,000**. CAR = 20,000 / 165,000 = **%12.1**. Bu oran, ulusal düzenleyici sınırların muhtemelen biraz üzerinde, kabul edilebilir bir sermaye yeterliliğini gösterir. Banka, risklerine karşı özkaynak anlamında sınırda olarak değerlendirilebilir; gelecekte kredi portföyünü daha da büyütmek için ya kâr ederek özkaynağını arttırmalı ya da risk ağırlıklı varlıklarını azaltacak (örneğin daha güvenli varlıklara yatırım yapacak) adımlar atmalıdır. ![[Son 5 Yılda Sermaye Yeterlilik Oranı (SYR).png]] • **Özsermaye Karlılığı (ROE) ve Aktif Karlılığı (ROA):** Diyelim Banka A son yılda (vergi sonrası) 3,000 milyon TL net kâr elde etti. Bu durumda ROE = 3,000 / 20,000 = **%15**; ROA = 3,000 / 200,000 = **%1.5**. Bu kârlılık göstergeleri, bankanın özkaynak getirisi olarak makul bir düzeyde olduğunu (bankacılık için %15 iyi bir ROE kabul edilebilir) ve aktiflerini kullanarak %1.5 net kar marjı yarattığını gösteriyor. %1.5 ROA bankacılık sektörü için oldukça iyi bir göstergedir. Demek ki Banka A, bilançoyu verimli kullanabilmiş. • **Kaldıraç Oranı:** Banka A’nın Tier-1 sermayesinin 20,000 olduğunu ve toplam varlıklarının 200,000 olduğunu düşünürsek, kaldıraç oranı = 20,000 / 200,000 = **%10** (ya da tersinden kaldıraç katsayısı 10x). %10, bankacılık sektörü için sağlam bir kaldıraç oranıdır.  _Bu banka, varlıklarının %10'unu özkaynakla finanse etmektedir. ya da bir diğer ifadeyle banka 1 birim özkaynağa karşılık 10 birim varlık bulundurmaktadır._ Bu, Banka A’nın sermaye yapısının güçlü olduğunu, nispeten az borçla çalıştığını gösterir. Eğer banka özkaynağı daha düşük tutup daha fazla mevduat/borç ile büyüseydi, kaldıraç oranı düşer (örneğin %5’e iner) ama ROE muhtemelen yükselirdi. Burada banka yönetimi daha temkinli davranmış gibi yorumlanabilir. • **Diğer Göstergeler:** Banka A’nın takipteki kredi oranının %4 olduğunu varsayalım (4% NPL). Bu, 120 milyarlık kredinin 4.8 milyarlık kısmının sorunlu olduğu anlamına gelir. Banka bunların 3 milyarlık kısmına karşılık ayırmışsa, bu da sağlıklı bir yaklaşım olacaktır (karşılık/temerrüt %62.5). Mevduat dağılımına baktığımızda 140 milyar mevduatın diyelim ki %40’ı vadesiz, %60’ı 3-6 ay vadeli olarak görüyorsak; bu durumda banka mevduatın önemli kısmını düşük maliyetli vadesiz hesaplardan sağlamış demektir ki net faiz marjına olumlu yansır. Tüm bu süreçlerde bankalar için daha detaylı analizler yapılmakla beraber her oran sektörel ortalamalar ve tarihsel trendlerle de karşılaştırılır. _Ayrıca bankanın **gelir tablosu** ve **nakit akış tablosu** da bilanço analizine dahil edilerek bütüncül bir finansal değerlendirme şarttır._ Türkiye’de kamu bankalarından birinin 2018-2022 arası **kredi/mevduat oranı**grafiğine baktığımızı düşünelim. 2018’de hızlı kredi büyümesiyle oran %120’ye çıkmış, sonra mevduat artışıyla 2020’de %95’e gerilemiş, 2022’de tekrar kredi genişlemesiyle %110 seviyesine gelmiş olsun. Bu trend bize o bankanın belli dönemlerde aktif şekilde kredi verip ardından mevduat toplamakta zorlandığını veya fonlamayı başka kaynaklardan sağladığını gösterir. ![[kredimevduat.png]] Yine aynı dönemde **sermaye yeterlilik oranı** grafiği hafif bir düşüş eğiliminde ise (örneğin %14’ten %11’e gerilemiş), banka risk ağırlıklı varlıklarını özkaynağına göre daha hızlı artırmış demektir – bu da genişleyen kredi portföyünün sermaye üzerindeki baskısını yansıtır. Yönetimin bu durumda sermaye artırımı yapması veya risk ağırlıklarını düşürmesi (daha fazla düşük riskli varlığa yönelmesi) gerekebilir. ![[syr.png]] Sonuç olarak, **ticari bankalarda bilanço yönetimi ve risk kontrolü iç içe geçmiş konulardır**. Bilanço, bir bankanın finansal sağlığının röntgeni gibidir; dikkatli bir okuma ile likidite durumu, kredi riski, piyasa riski ve sermaye yeterliliği gibi kritik alanlar hakkında çeşitli ve yararlı bilgiler sunabilir.